24 Ağustos 2009 Pazartesi


K I R M I Z I P L A K A

"Polisler bizi tanımıyor, normal vatandaş gibi durduruyor" diye onuru kırılan AKP milletvekilleri "TBMM" yazılı kırmızı plaka istemiş... TBMM Başkanı da, "bu vahim adaletsizliğin" derhal düzeltilmesi için çalışma başlatmış.

E bakıyoruz... Vazgeçtik kendimizden; 14 senedir milletvekili, 7 senedir de iktidarda bakan olan TBMM Başkanı’nın annesinin köyünde bile su yok hálá!

O nedenle..."TBMM" yazmak doğru olmaz.

"Sen benim kim olduğumu biliyor musun ulan!" yazılmalı o plakalara...
Ön cama "Hamili plaka yakinimdir" kartı, arka cama "Devlet malı deniz, binmeyen keriz" kartı yapıştırılmalı.
Özel yollar yapılmalı mesela...
Sadece vekillerin gideceği. Özel otoparklar yapılmalı.
Birer saltanat kayığı verilmeli.
550 tane uçak alınmalı... Haliyle, birer kaptan ve birer pilot tahsis edilmeli.
Ambulans gibi siren takılmalı. Şöyle pat pat dalgalanmalı bi flama aynasının yanında...
Aslına bakarsanız, kırmızı plaka da yetmez,
Cemil İpekçi tasarlamalı, komple kırmızı takım elbiseler giymeli milletvekillerimiz...
Asansörde öncelik tanınmalı.
Birer jetski, birer tren verilmeli.
Birer tane de inek verilmeli, ki, hem sütü de avantaya getirsinler, hem de insan haklarını yerinde incelemek için Hindistan’a giderlerse sıkıntı çekmesinler.
Tabii diyeceksiniz ki:"Makam arabalarını unuttun!" Unutmadım.
Makam arabası tahsis etmeye gerek yok çünkü... Gözünün önündeki bunca rezalete rağmen hiç sesini çıkarmadan "nereye çekersen oraya gittiğine" göre... "Çek şuraya, çek buraya" diyerek, direkt milletin sırtına binmeli vekil.
Hatta, o "TBMM" yazılı kırmızı plaka bunları destekleyenlerin götüne takılmalı ki, bunları desteklemeyenler de bilsin, kimin sayesinde sağlanıyor bu geçiş üstünlüğü.

Yılmaz ÖZDİL
Hürriyet Gazetesi, 25 Ağustos 2009, Salı


HER DEVLET ADAMI
BU KADAR CESUR OLSA

Yıl 1934… O dönemde Milli Eğitim Bakanlığı Ankara Ulus’ta. Bakan ise Niğdeli Abidin Özmen’dir. Bir gün makamında çalışırken, Atatürk’ün yaveri ellerinden tuttuğu iki fakir çocukla bakanın karşısına gelip, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün mektubunu uzatır.
Sayın Bakan, Yaveri ve çocukları nezaketli bir tavırla oturtup, yaverin uzattığı mektubu açıp okumaya başlar. Mektupta "Sayın Bakan, size gönderdiğim bu fakir çocuğu devlet yatılı okullarından birine ücretsiz olarak kayıt yaptırmanızı rica ediyorum" diye yazmaktadır.
Sayın Bakan hemen emrin yerine getirilmesi için, Orta Öğretim Genel Müdürünü arar. Genel Müdüre, "Bu çocukları Haydarpaşa Yatılı Lisesi’ne kayıt ettir. Üç senelik kayıt paralarını da peşin al, Mustafa Kemal adına da makbuz kestir ve makbuzu bana getir" der. Emir yerine gelir. Çocuklar kayıt edilir. Bakan Özmen, makbuzları bir zarfa koyup, içine de bir not yazıp, Mustafa Kemal’e ulaştırması için Cumhurbaşkanlığı yaverine verir.
Mustafa Kemal emrin yerine getirilmesinden mutludur. Zarfı açar ve içindeki notu okur. Yazılan notta:
"Muhterem Atatürk, Yaver Bey’le gönderdiğiniz iki çocuk hakkında emirlerinizi aldım. Arkasında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı Atatürk gibi biri bulunduğu için, bu çocukları fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme; hem yasalarımız, hem de mantığım izin vermedi. Çocukların Haydar Paşa Lisesi’ne kaydını yaptırdım. Çocukların üç yıllık okul taksitlerine ait makbuzları ekte takdim ediyorum" yazmaktadır.
Atatürk hemen Başbakan İsmet İnönü’yü arayarak, "Bak senin Bakanın bana böyle yaptı" deyip yazıyı İnönü’ye de okur. İnönü "Ayıp etmiş" diyerek, Atatürk’ün gönlünü almaya çalışır.
Atatürk, "Yok, özür dileme, keşke her devlet adamı bu kadar cesur olsa" deyip konuyu kapatır.
Bu anı, Bakan Özmen’in yeğeni olan Mimar Rahmi Özmen tarafından yazar ve gazeteci Vahap Okay’a anlatılır. O da 15 Eylül 1985 tarihinde yayımlar.
Bugün özlediğimiz, bir türlü göremediğimiz; dürüst, vicdanlı,cesur gerçekten devlet adamı tipi de bu değil mi?