29 Nisan 2009 Çarşamba


O R D A N - B U R D A N

ASIL FAKİRLİK


Günlerden bir gün zengin bir baba ailesi ve oğlunu köye götürdü. Bu yolculuğun bir amacı var­­dı, insanların ne kadar fakir olabileceklerini oğ­luna göstermekti. Çok fakir bir ailenin evinde bir gece ve gün geçirdiler. Yolculuktan döndüklerinde baba oğluna sor­du,

- İnsanların ne kadar fakir olabildiklerini gör­dün mü?
- Evet!
- Ne öğrendin peki? Оğlu cevap verdi,
- Şunu gördüm: Bizim evde bir köpeğimiz var, onlarınsa dört. Bizim bahçenin ortasına ka­dar uzanan bir havuzumuz var, onlarınsa sonu o­l­mayan bir dereleri. Bizim bahçemizde ithal lambalar var, onlarınsa yıldızları. Bizim görüş ala­nı­mız ön avluya kadar, onlar isе bütün bir ufku gö­rüyorlar. Оğlu sözünü bitirdiğinde babası söyleyecek bir şey bulamadı. Оğlu ekledi:
- Teşekkür ederim baba, ne kadar fakir ol­du­ğu­muzu gösterdiğin için!

ANNE - ÇОCUK

1 yaşındayken sizi elleriyle besledi ve yı­ka­dı. Bütün gece ağlayıp onu uyutmayarak ona te­şek­kür ettiniz.

5 yaşındayken sizi cici kıyafetlerle süsledi. Çamur birikintisine atlayarak te­şekkür ettiniz.
7 yaşınızdayken size bir top hediye etti. Kom­şunun camını kırarak teşekkür ettiniz.
10 yaşındayken doğum günü partilerinden dans derslerine kadar her yere sizi arabayla gö­türdü. Arabadan fırlayıp giderken, arkanıza bile bak­mayarak teşekkür ettiniz.
12 yaşındayken, zararlı TV programlarını sey­­ret­menizi istemedi. O evde değilken, hepsini iz­le­yerek teşekkür ettiniz.
15 yaşındayken yurtdışında yaz kampına gön­­derdi. Tek satır mektup yazmayarak teşekkür ettiniz.
19 yaşındayken okul masraflarınızı karşı­la­dı, sizi arabayla kampüsе götürdü ve eşyalarınızı taşıdı. Arkadaşlarınız alay etmesin diye kampüs kapısında vedalaşarak teşekkür ettiniz.
21 yaşındayken iş hayatı ve kariyerinizle il­gi­li size fikir vermek istedi. "Ben senin gibi ol­ma­yacağım" diyerek teşekkür ettiniz.
25 yaşındayken düğün masraflarınızı karşı­la­dı, sizin için hem mutlu oldu hem çok duygulan­dı. Siz dünyanın bir bаşка ucuna taşınarak te­şek­kür et­ti­niz.
30 yaşındayken bebek bakımı hakkında size akıl vermek istedi. "Artık bu ilkel yöntemleri bı­rak" diyerek teşekkür ettiniz.
50 yaşındayken o çok hastalandı, hafta so­nunda onu görmeye gittiğinizde mutlu oldu. Ona yaşlıların çocuk gibi nazlı olduğuu söyleyerek te­şekkür ettiniz.
Derken bir gün... o öldü. O güne kadar onun için yapmadığınız ne varsa, o anda kalbinize bir yıldırım gibi düştü... аmа арtık çоk gеç olmuştu...

BİZ SЕNİ UYАNIК BİLİRDİK

İstanbul’da kenar semtlerden birinde oturan yaşlı bir kadın, padişahın huzuruna çıkmak iste­di­ğini saraydaki görevlilere bildirmiş. Bunun üze­rine sultanın karşısına çıkarılmış. Yaşlı kadın: - Evinin soyulduğunu ve bu olaydan padi­şa­hın sorumlu olduğunu söyleyerek, şikayette bu­lunmuş. Bunun üzerine hiddetlenen Kanuni:
- Bana bak kadın, sen niçin bu kadar derin uyku uyudun da evinin soyulduğunu duymadın? deyince, yaşlı kadın: Padişahım! Kusura bakma, biz seni uyanık bilirdik, onun için evimizde rahat uyuyorduk, der. Bu cevap üzerine Kanuni utanarak :
- Haklısınız diyerek, kadının çalınan malla­rı­nın bedelini kendi malından öder.
  • Başkalarını azarlar gibi kendini azarla, kendini affeder gibi başkalarını affet.
  • Akıllı konuşur, çünkü onun söylemek istedikleri vardır. Aptal konuşur, çünkü kendisinin bir şeyler söylemek zorunda olduğunu sanır.
  • İnsanların ne kadar kötü olduğunu görmek beni hiç şaşırtmıyor, fakat bu yüzden hiç utanmadıklarını görünce hayretler içinde kalıyorum.
  • İnsanlar başkalarının kusurlarını görmek hususunda keskin gözlere sahip kartallara benzerler. Kendi kusurlarını görmekte isebaşını kuma gömen deve kuşuna.
  • İnsanlar ağaçlardan ders almalıdırlar. Ne üzerlerinde barınan kuşların, ne gölgelerinde yatan insanların ве ne de verdikleri yemişlerin hesabini tutarlar.
  • İnsanlar yaşadıkça ihtiyarladıklarını sanırlar, halbuki yaşamadıkça ihtiyarlarlar.
  • Biri sizi bir kez aldatırsa suç onundur. İki kez aldatırsa suç sizindir.

ACELE KARAR VERMEYİN (Çin düşünürü Lao Tzu'nun öyküsü...)

Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. çok fa­kir­miş ama kral bile onu kıskanırmış... Dil­lere des­tan beyaz bir atı varmış, kral bu at için ih­ti­yara ner­еdeyse büyük bir servet teklif et­miş ama adam satmaya yanaşmamış...
- Bu at, benim için bir dost; in­san dos­tunu sa­tar mı? demiş.Bir sabah kal­kmışlar, at yok. Köy­­lülер ihtiyarın başına top­lanmışlar.
- Seni gidi ihtiyar bunak, bu atı sana bı­rak­ma­ya­cakları, çala­cak­ları bel­liy­di. Krala satsaydın, öm­rünün sonuna kadar beyler gibi ya­şardın. Şimdi ne paran var, ne de atın de­miş­ler... İhtiyar:
- Karar vermek için acele etmeyin, sadece at kayıp, ger­çek bu. Atımın kay­bolması, bir ta­lih­siz­lik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bil­mi­yoruz. Ar­ka­sının nasıl ge­le­ceği­ni kimse bile­mez. Köylüler ihtiyar bunağa kah­ka­halarla gül­müş­ler. Aradan 15 gün geçmeden at bir ge­ce ansızın dön­müş... Meğer ça­lın­mamış, dağ­lara gitmiş. Dönerkende, va­­dideki 12 vahşi atı pe­şine takıp getirmiş. Bunu gü­ren köylüler toplanıp ihti­yar­dan özür dilemişler. İhtiyarа,
- Gene haklı çıktın. Atı­nın kay­­bol­ma­sı bir talihsizlik değil bir devlet ku­şu oldu se­nin için, şimdi bir at sürün var... demişler. İhtiyar gülümsemiş;
- Karar vermek için gene acele edi­yor­su­nuz de­­­miş. Sadece atın geri dün­düğü­nü söy­le­yin. Ondan ötesinin ne ge­tireceğini he­nüz bilmi­yo­ruz. Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geç­eme­miş­ler, içlerinden bu аddаm sahiden geri ze­ka­lı diye geçirmişler. Bir hafta sonra, vah­şi at­la­rı terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğ­lu attan düşmüş ve aya­ğını kırmış. Evin geçimini te­min e­den oğul şimdi uzun süре yatakta ka­la­cak­mış. Köy­lüler gene gelmişler ih­tiyara.
- Bir kez da­ha hak­­lı çıktın demişler. Bu atlar yüzünden tek оğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak baş­ka kimse de yok. Şi­m­­di eskisinden daha fakir, daha za­vallı ola­caksın de­mişler. İhtiyar yine kölülere,
- “Siz gerçekten erken ka­rar ver­­me has­­talığına tu­­tulmuşsunuz” demiş. O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kır­dı. Ger­çek bu. Hayat böyle kü­çük parçalar halin­de gelir ve ondan son­ra neler ola­cağı size as­la bil­­di­rilmez, demiş. Birkaç hafta sonra, düşmanlar büyük bir or­du ile ülkеyе saldırmışlаr. Kral son bir ümitle eli silah tutan bü­tün genç­leri askere çağırmış. Köye gelen gö­rev­liler, ihti­yarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün genç­leri as­kere almışlar. Köyü matem sarmış. Çün­­kü savaşın ka­za­nıl­masına imkаn yokmuş, giden genç­­lerin ya öleceğini ya da esir dü­şe­ce­ği­nin her­kes farkındaymış. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler.
- Gene hak­lı ol­­­­duğun ortaya çıktı demişler. Oğlunun bacağı kı­rık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, bel­­­ki asla köye önemeyecekler. Oğlunun ba­ca­ğının kı­rıl­ması, talihsizlik değil, şansmış me­ğer... İhtiyar; - Siz yinе erken karar vermeye devam edin bа­kаlım, ne olacağını kimseler bi­lemez. Bi­li­nen bir tek gerçek var. Benim oğlum ya­nımda, si­zin­kiler as­kerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şаns­sızlık olduğunu sadece Allah bi­li­yor, demiş.
Lao, öyküsünü şu nasihatla tamam­la­mış:"Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dili­mi­ne bakıp tamamı hakkında karar vermekten ka­çının. Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile ge­­­liş­meyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zor­lar. Çün­kü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı hu­zur­suz yapar. Oysa gezi asla sona er­mez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı ka­pa­nırken, başka bir kapı açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve da­­ha yüksek bir hedefin hemen oracıkta ol­du­ğu­nu gürürsünüz."

26 Nisan 2009 Pazar


Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlât çoğaltma yarışından ibarettir.
Bu, tıpkı bir yağmura benzer; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur.
Ahirette ise çetin bir azap; Allah'tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.
  • Kim Allah'a kavuşmayı arzularsa Allah da ona kavuşmayı arzular. Kim de Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz. (Ayet-i Kerime)
  • Ümmetim yağmur gibidir, evveli mi, ahiri mi daha hayırlıdır bilinemez. (Kutsi Hadis)
  • Ümmetim içinde beni en çok sevenlerden bir kısmı benden sonra gelenler arasında olacak: mallarını ve ailelerini fedâ pahasına, beni görmeyi arzu edecekler. (Hadis-i Şerif)
  • İyiliklerinizi de gizleyin. Tıpkı kötülüklerinizi gizlediğiniz gibi. İyiliklerini ilan etmek, rüzgârın karşısında un savurmak gibidir. Alıp götürür. Eliniz boşta kalır. (Rabia-i Adeviyye)

Kalplerinizi on günahla öldürüyorsunuz.

  1. Allah'ı tanıdığınızı söylüyorsunuz, ama emirlerini tanımıyorsunuz.
  2. Kur'an'ı okuyorsunuz, ama manâsıyla amel etmiyorsunuz.
  3. Resulûllah'ı sevdiğinizi iddia ediyorsunuz, sünnetini ise tatbik etmiyorsunuz.
  4. Şeytanın düşman olduğunu söylüyorsunuz, ama onunla dostluk kuruyorsunuz.
  5. Cenneti sevdiğinizi iddia ediyorsunuz, ama ona hazırlık yapmıyorsunuz.
  6. Cehennemden korktuğunuzu iddia ediyorsunuz, ama kurtuluş için günahtan uzak kalmaya gayret etmiyorsunuz.
  7. Ölüm haktır diyorsunuz, hak olan ölüme hazırlık yapmıyorsunuz.
  8. Kardeşlerinizin ayıbıyla uğraşıyor, kendi ayıbınızı göremiyorsunuz.
  9. Allah'ın verdiği nimetleri yiyor, ama şükrünü unutuyorsunuz.
  10. Ölülerinizi gömüyorsunuz, ama bir gün kendinizin de gömüleceğini hatırlamıyorsunuz.

Beş şey vardır ki, kötülük ve bedbahtlık işaretidir: (İbrahim Bin Edhem)

  1. Katı kâlpli olmak.
  2. Göz yaşından mahrum olmak.
  3. Utanma hissini yitirmek.
  4. Aşırı dünya hırsına dalmak.
  5. Ölümü unutup, hep dünyaya çalışmak.

Üç şey vardır az bulunur:

  1. İlmiyle amel eden alim!
  2. İhlâsla yapılan amel!
  3. Kardeşini kalbiyle seven mü'min!

Hangi kul Allah'a kâlbiyle tam yönelirse, Allah'da merhametiyle ona tam karşılık verir! (Fudayl Bin İyad)

Kâlbe gelen düşünceler dört türlü olur: (Maruf-u Kerhi)

  1. Cenab-ı Hak'tan gelir, kulu uyarmaya matuf bulunur.
  2. Melek tarafından gelir, kulu iyiliğe yöneltir.
  3. Nefisten gelir, sahibini günah olan şeylere sevkeder.
  4. Şeytandan gelir, öfkeye ve yeise atmaya müteveccih olur. (Cüneyd-i Bağdadi)

25 Nisan 2009 Cumartesi

D İ P L O M A S İ

Adamın biri Afrika'da safariye çıkarken yanına küçük köpeğini de almış.
Küçük köpek ormanda dolaşıp, kelebekleri kovalar, çiçekleri koklarken kaybolduğunu fark etmiş!
Ne yapacağını düşünürken bir de bakmış ki karşıdan bir leopar geliyor ve belli ki günlük yiyeceğini arıyor.
- “İşte şimdi başım dertte” diye düşünmüş köpek.
Etrafına bakmış yerde kemik parçalarını görmüş. Hemen arkasını leoparın geldiği yöne çevirerek kemikleri kemirmeye başlamış, bu arada da arkadaki hareketi kestirmeye çalışıyormuş. Leopar tam saldıracakken köpek kendi kendine konuşmuş;
- “Ne kadar lezzetli bir leoparmış. Acaba etrafta bundan bir tane daha var mi?” Bunu duyan leopar bir anda donmuş kalmış ve en yakındaki ağaca tırmanarak dalların arasına saklanmış.
- “Tam zamanında kurtardım yoksa bu köpeğe yem olacaktım” diye düşünmüş leopar.
Bütün bunlar olup biterken bir başka ağacın üstündeki bir maymun olanları izliyormuş. Bildiklerini kullanarak bundan sonra leopardan kurtulabileceğini düşünmüş. Leoparın yanına giderek neler olduğunu anlatmış. Leopar köpeğin yaptıklarına çok sinirlenmiş ve maymuna:
- “Atla sırtıma, gidip sunu yakalayalım” demiş. Ancak küçük köpek neler olduğunu ve leoparın sırtında maymunla birlikte süratle kendisine yaklaştığını fark etmiş.
- “Şimdi ne yapacağım” diye düşünürken kaçmaya teşebbüs etmemiş. Bunun yerine arkasını leoparın geldiği yöne dönerek, kemikleri kemirmeye devam etmiş. Tam leopar saldıracakken yine kendi kendine konuşmuş;
- “Bu aptal maymun da nerede kaldı? Yarim saat önce bir leopar daha getirsin diye gönderdim, hala haber yok!”
Diploması böyle bir şey işte:
* Hızlı düşün,
* Sakin ol,
* Güçlü görün,

22 Nisan 2009 Çarşamba

SU KASİDESİ

Saadet Asrından bugüne kadar müslüman şairler Hz.Peygamber hakkında şiirler yazılmıştır. Bu güzel geleneğe “Na’t sanatı” denir. İslâm-Türk edebiyatı da Peygamber sevgisi ile yanıp tutuşan gönüllerin aynası olmuştur. Fuzûlî’nin Su Kasidesi türünün, en başarılı örneğidir. Resûlullah'ın şefaati onların ve bizlerin üzerine olsun.

SU KASİDESİ
Fuzuli

Saçma ey göz, eşkden gönlümdeki odlara su
Kim, bu denli tutuşan odlara kılmaz çâre su.
(Ey göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere göz yaşımdan su saçma ki, bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda vermez.)

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi, bilmezem,
Yâ muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su.
(Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa gözümden akan sular, göz yaşları mı şu dönen gök kubbeyi kaplamıştır, bilemem..)

Zekv-i tîğından aceb yok olsa gönlüm çâk-çâk
Kim, mürûr ilen bırakır rahneler dîvâre su.
(Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim akarsu da zamanla duvarda, yarlarda yarıklar meydana getirir.)

Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânın sözün,
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yare su.
(Yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim yaralı gönlüm de senin ok temrenine, ok ucuna benzeyen kirpiklerinin sözünü korka korka söyler.)

Suya versin bâğ-bân gül-zârı, zahmet çekmesin,
Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gül-zâre su.
(Bahçıvan gül bahçesini sele versin (su ile mahvetsin), boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine su verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz.)

Okşadabilmez gubârını muharrir hattına,
Hâme-tek bakmakdan inse gözlerine kare su.
(Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, kalem gibi, gözlerine kara su inse (kör olsa, kör oluncaya kadar uğraşsa yine de) gubârî (yazı)sını, senin yüzündeki tüylere benzetemez.)

Ârızın yâdıyla nem-nâk olsa müjgânım, n'ola,
Zayi olmaz gül temennâsıyle vermek hâra su.
(Senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zira gül elde etmek dileği ile dikene verilen su boşa gitmez.)

Gam günü etme dil-i bîmârdan tîgîn dirîğ,
Hayırdır vermek karanlık gecede bîmâre su.
(Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan bakışını esirgeme; zira karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir.)

İste peykânın, gönül, hicrinde şevkim sâkin et,
Susuzum, bir kez bu sahrâda menim'çün are su.
(Gönül! Onun ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste ve onun ayrılığında duyduğum hararetimi yatıştır, söndür. Susuzum bu defa da benim için su ara.)

Ben lebin müştâkıyam, zühhâd kevser tâlibi,
Nitekim meste mey içmek hoş gelir hûş-yâre su
(Nasıl sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su içmek hoş geliyorsa, ben senin dudağını özlüyorum, sofular da kevser istiyorlar.)

Ravza-i kûyine her dem durmayıp eyler güzâr,
Âşık olmuş, galibâ, ol serv-i hoş-reftâre su.
(Su, her zaman senin Cennet misâli mahallenin bahçesine doğru akar. Galiba o hoş yürüyüşlü, hoş salınışlı; serviyi andıran sevgiliye aşık olmuş.)

Su yolun ol kûydan toprağ olup tutsam gerek,
Çün rakîbimdir, dahi ol kûya koyman vare su.
(Topraktan bir set olup su yolunu o mahalleden kesmeliyim, çünkü su benim rakibimdir, onu o yere bırakamam.)

Dest-bûsı âruzûsıyla ger ölsem, dostlar,
Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su.
(Dostlarım! Şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem, öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla sevgiliye su sunun.)

Serv ser-keşlük kılar kumrî niyâzından, meger
Dâmenin duta, ayağına düşe, yalvare su.
(Servi kumrunun yalvarmasından dolayı dikbaşlılık ediyor. Onu ancak suyun eteğini tutup ayağına düşmesi (yalvarıp aracı olması bu dikbaşlılığından) kurtarabilir.)

İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile,
Gül budağınun mizâcına gire kurtare su.
(Gül fidanı bir hile ile (meşhur gül ve bülbül efsanesindeki gibi yine) bülbülün kanını içmek istiyor; bunu engelleyebilmek için suyun gül dallarının damarlarına girerek gül ağacının mizacını değiştirmesi gerekir.)

Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme,
İktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr'e su.
(Su Hz. Muhammed'in (s.a.v) yoluna uymuş (ve bu hâli ile) dünya halkına temiz yaratılışını açıkça göstermiştir.)

Seyyid-i nev-i beşer, deryâ-ı dürr-i istifâ
Kim, sepipdir mucizâtı âteş-i eşrâre su
(İnsanların efendisi, seçme inci denizi (olan Hz. Muhammed'in s.a.v) mucizeleri kötülerin ateşine su serpmiştir.)

Kılmağ için tâze gül-zârı nübüvvet revnakın
Mu'cizinden eylemiş izhâr seng-i hâre su
(Katı taş, Peygamberlik gül bahçesinin parlaklığını tazelemek için (ve onun) mucizesinden dolayı su meydana çıkarmıştır.)

Mu'cizi bir bahr-i bî-pâyân imiş âlemde kim,
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffare su.
(Hz. Peygamberimiz'in mûcizeleri dünyada uçsuz bucaksız bir deniz gibi imiş ki, ondan (o mucizelerden), ateşe tapan kâfirlerin binlerce mâbedine su ulaşmış ve onları söndürmüştür.)

Hayret ilen barmağın dişler, kim itse istimâ',
Barmağından verdigin şiddet günü Ensâre su.
(Mihnet günü Ensâr'a parmağından su verdiğini (bir mucize olarak parmağından su akıttığını) kim işitse hayret ile (şaşa kalarak) parmağını ısırır.)

Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât,
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâre su.
(Dostu yılan zehri içse (bu zehir onun dostu için) âb-ı hayat olur. Aksine düşmanı da su içse (o su, düşmanına) elbette yılan zehrine döner.)

Eylemiş her katreden min bahr-i rahmet mevc-hîz,
El sunup urgaç vüzû için gül-i ruhsâre su.
(Abdest (almak) için el uzatıp gül (gibi olan) yanaklarına su vurunca (sıçrayan) her bir su damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır.)

Hâk-i pâyine yetem der, ömürlerdür muttasıl,
Başını daşdan daşa vurup gezer âvâre su.
(Su ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer.)

Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr,
Dönmez ol dergâhdan, ger olsa pâre pâre su.
(Su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler halinde ışık salmak (orayı aydınlatmak) ister. Eğer parça parça da olsa o eşikten dönmez.)

Zikr-i na'tın virdini dermân bilür ehl-i hatâ,
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâre su.
(Sarhoşlar içkiden sonra gelen bat adrysını gidermek için nasıl su içerlerse, günahkârlar da senin na'tının zikrini dillerinde tekrarlamayı (dertlerine) derman bilirler.)

Yâ Habîballah yâ Hayrü'l beşer müştakınam,
Eyle kim, leb-teşneler yanıp diler hemvâre su.
(Ey Allah'ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı! Susamışların (susuzluktan dudağı kurumuşların) yanıp dâimâ su diledikleri gibi (ben de) seni özlüyorum.)

Sensen ol bahr-ı kerâmet kim, şeb-i Mi'râc'da,
Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâre su.
(Sen o kerâmet denizisin ki mi'râc gecesinde feyzinin çiyleri sabit yıldızlara ve gezegenlere su ulaştırmış.)

Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner,
Hâcet olsa merkadın tecdîd eder mimâre su.
(Kabrini yenileyen (tamir eden) mimara su lazım olsa, güneş çeşmesinden her an bol bol saf, tatlı ve güzel su iner.)

Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânıma,
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâre su.
(Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış, (ama) o ateşe, senin ihsan bulutunun su serpeceğinden ümitliyim.)

Yümn-i na'tünden güher olmış Fuzûlî sözleri,
Ebr-i nîsândan dönen tek lü'lü-i şeh-vâre su.
(Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî'nin (alelâde) sözleri, nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su (damlası) gibi birer inci olmuştur.)

Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr,
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su.
(Kıyamet günü olduğu zaman, gaflet uykusundan uyanan düşkün (yahut aşık) göz, (sana duyduğu) hasretten su (gözyaşı) döktüğü zaman,)

Umduğum oldur ki, mahrûm olmayam rûz-ı haşr
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su
(O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat çeşmesinin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını ummaktayım.)

MİRZE ELEKBER SABİR
HİCİV ŞİİRİNİN BÜYÜK USTASI

Türklüğün birlik ve beraberliğini isteyen; cehaletle kıyasıya alay eden, Türk milletinin çağın ilerisinde bir zihniyete kavuşmasını dileyen, büyük hiciv şairi Mirze Elekber Sabir bir Azerbaycan Türküdür. Onun ince alayı, cehalete fırlattığı oklar, birliğe susamış mısraları, günümüz Türk Dünyasının her halde en fazla ihtiyac duyduğu düşüncelerdir.
O, mezhep ayrılıklarından dolayı Türklerin birbirine düşmesini kınar ve kendi milletimizin başına engel insanlarız diye, dertlenir:
Sabir’de çok sağlam, çok derin bir tarih ve millet şuuru vardır. Türklerin ayrı ayrı adlarla, sıfatlarla parçalanmasına, birbirine düşman olmasına karşı çok hassastır. O, dilin birlik için en önemli unsur olduğunu bilir. Halkın konuştuğu Türkçe ile yazar. Halkın sözlerini, deyişlerini şiirinde kullanır. Zaten şiir yazması halkın dertleri içindir, halkın anlamadığı bir şiiri uygun görmez.
Sabir, eserlerini HOPHOPNAME adlı kitapta toplamıştır.
Sabir, 1862’de Azebaycan'ın Şamahı kentinde doğdu. 12 Temmuz 1911 de ölen büyük şairin mezarı, Şamahı’da Yedi Günbed mezarlığındadır.
Azerbaycanda "Qismet" Neşriyat olarak, Prof.Alhan Bayramoğlu'nun hazıradığı "Mirze Elekber Sabir, Hayatı ve Eserleri" adlı ilmi eseri neşretme bahiyarlığını nasib eden Allah'a hamdolsun.


MİLLET NECE TARAC OLUR-OLSUN NE İŞİM VAR?

Milət necə tarac olur-olsun, nə işim var?!
Düşmənlərə möhtac olur-olsun nə işim var?!
Qoy mən tox olum, özgələr ilə nədi karim,
Dünyəvi cahan ac olur-olsun, nə işim var?!

Səs salma, yatanlar ayılar, qoy hələ yatsın,
Yatmışları razı deyiləm kimsə oyatsın.
Tək-tək ayılan varsa da, həq dadıma çatsın,
Mən salim olum, cümlə-cahan batsa da, batsın;
Milət necə tarac olur-olsun, nə işim var?!
Düşmənlərə möhtac olur-olsun nə işim var?!

Salma yadıma söhbəti-tarixi-cahanı,
Əyyami-sələfdən demə söz bir də, filani,
Hal isə gətər meyl eləyim dolmanı, nani,
Müstəqbəli görmək nə gərək, ömürdü fani;
Milət necə tarac olur-olsun, nə işim var?!
Düşmənlərə möhtac olur-olsun nə işim var?!

Övladi-vətən qoy hələ avarə dolansın,
Çirkabi səfalətlə əli, başı bulansın,
Dul övrət isə sailə olsun, oda yansın,
Ancaq mənim avazeyi-şənim ucalansın.
Milət necə tarac olur-olsun, nə işim var?!
Düşmənlərə möhtac olur-olsun nə işim var?!

Hər millət edir səhfeyi-dünyadə tərəqqi,
Eylər hərə bir mənzili-məvadə tərəqqi,
Yorğan-döşəyimdə düşə gər yadə tərəqqi,
Biz də edərik aləmi-röyadə tərəqqi;
Milət necə tarac olur-olsun, nə işim var?!
Düşmənlərə möhtac olur-olsun nə işim var?!


ADEMİ ADEM EYLİYEN...

Ademi adem eyliyen paradır,
Parasız ademin yüzü garadır!

Goy ne aslın, necabetin olsun,
Ne necibane haletin olsun,
Baş ayag ayıb içinde olsan da -
Tek bu alemde devletin olsun.
Ademi adem eyleyen paradır,
Parasiz ademin yüzü garadır!


Olmasın fehmin, aklın, idrakin,
Var ne gam, ta ki vardır emlakin;
Ev dağıdan bir millet iken -
Herkesin secdegahıdır hakın;
Ademi adem eyleyen paradır,
Parasız ademin yüzü garadır.

Olmuyor, olmasın da insafın,
Tut ganın şişe içre esnafın,
Ta ki, var elde beş buçug guruşun -
Mutebersen gözünde eşrafın;
Ademi adem eyleyen paradır,
Parasız ademin yüzü garadır.



FEHLE, ÖZÜNÜ SEN DE BİR İNSAN MI SANIRSAN?

Fehle, özünü sen de bir insan mı sanırsan?
Pulsuz kişi, insanlığı âsân mı sanırsan?

İnsan olanın câh'ü-celali gerek olsun,
İnsan olanın devleti, malı gerek olsun,
Himmet demezim, evleri âli gerek olsun,
Alçak, ufacık külbeyi sâmân mı sanırsan?
Ahmak kişi, insanlığı âsân mı sanırsan?

Her meclis-i âlide sokulma tez araya,
Sen dur ayak üste, deme bir söz ümerâya,
Caiz değil insanca konuşmak fukaraya,
Devletlilerle kendini yeksan mı sanırsan?
Ahmak kişi, insanlığı âsân mı sanırsan?

Fakr ile gına ehline kim verdi müsavat?
Manada da, surette de var bunda münafat,
Öz fazlını pulsuz edemez kimseye ispat,
Bu mümteneyi kabil-i imkân mı sanırsan?
Ahmak kişi, insanlığı âsân mı sanırsan?

Git vur çekicin, yap işini, çıkma zeyinden,
Maksut müsavat ise ayrılma ceyinden,
Var nispetin erbab-ı gınaya ne şeyinden?
Üç beş kuruş kazancını milyon mu sanırsan?
Ahmak kişi, insanlığı âsân mı sanırsın?

Devletliyiz, elbette şerafet de bizimdir,
Emlak bizim ise, eyalet de bizimdir,
Divan bizim, erbab-ı hükümet de bizimdir,
Ülke derebeylik diye han han mı sanırsan?
Ahmak kişi, insanlığı âsân mı sanırsan?

Asude dolaşmakta iken devletimizden,
Azgınlık edersiz de hele nimetimizden,
Böyle çıkacaksız mı bizim minnetimizden?
İhsanımızın şükrünü küfran mı sanırsan?
Ahmak kişi, insanlığı âsân mı sanırsan?

Sen hiç utanırsan?
Ya bir usanırsan?
El-minnetü’l-lillah
Odlara yanırsan!


K O R K U R A M


Pay-ı piyâde düşürem çöllere,
Dikenli kol görürem, korkmuram.

Seyr edirem kurumuş çölleri,
Gulyabani görürem, korkmuram.

Kâh oluram denizde gemilerde,
Dalgalı tufan görürem, korkmuram.

Kâh çıkıram sahile, her yanda bin
Vahşi hayvan görürem, korkmuram.

Kâh şafak tek düşürem dağlara,
Yangınlı volkan görürem, korkmuram.

Kâh inerim gölgeli ormanlara,
Yırtıcı hayvan görürem, korkmuram.

Yüz tutarım kâh da ormanlara,
Bir sürü aslan görürem, korkmuram.

Mezarlıklarda tutarım kâh mekân,
Bazen de hortlak görürem, korkmuram.

Menzil olur kâh bana viraneler,
Cin görürem, can görürem, korkmuram.

Bu kürre-yi arzda ben muhtasar
Muhtelif elvan görürem, korkmuram.

Harici mülklerde de hatta gezip
Çok tuhaf insan görürem, korkmuram.

Heyf bu korkmazlık ile doğrusu,
Ay dadaş, vallahi, billahi, tallahi,
Nerde Müselman görürem, korkuram!..

Bisebep korkmuyorum, sebebi var:
Neyleyim ahir, bu yok olmuşların
Fikrini kan kan görürem, korkuram.
Korkuram, korkuram, korkuram!..
İ B L İ S
Hüseyin Cavid

"İblis (Şeytan)", Azerbaycan'ın büyük şairi Hüseyin Cavid'in şaheserlerinden biridir. Bu eser, Şairin insan alemine dahilen hitabeden en uğurlu eseridir. Aşağıda okuyacagınız şiir, "İblis" poeması'ndan alınmıştır. Şeytanın insanla monoloğundan bir bölümdür.

İblis!.. O böyük ad ne kadar calibi-hayret!
Her ülkede, her dilde anılmakda o şöhret,

Her külbede, keşanede, viranede İblis!
Hep Kabede, puthanede, meyhanede İblis!

Herkes beni dinler, fakat eyler yine nefret,
Herkes daha aciz kul iken, besler edavet,

Lakin beni tehgir eden, ey ablehü-miskin!
Oldukca müsellet sana, bil, nefsi-leimin,

Pençemde demadem ezilip kıvrılacaksın,
Daim ayaq altında sönüb mahvolacaksın.

Bensiz de, emin ol size rehberlik eden var:
Kan püsküren, ateş savuran kinli krallar,

Şahlar, ulu hakanlar, o çılğın derebeyler,
Altın ve kadın düşkünü divane bebekler.

Bin hile kuran tilki siyasiler, o her an,
Mezheb çıkaran, yol ayıran hadimi-edyan;

Onlarda bütün fitne ve şer, zülmü hiyanet,
Onlar duruyorken beni tehkire ne hacet!

Onlar, evet onlar sizi çiğnetmeye kafi,
Kafi, sizi gahretmeye, mehvetmeye kafi...

Ben terk ederim sizleri elan, neme lazım!
Hiçden gelerek, hiçliğe olmakdayım azim.

İblis nedir? –Cümle hiyanetlere bais...
Ya her kese hain olan insan nedir? –İblis!

20 Nisan 2009 Pazartesi




BİR TOY (DÜĞÜN) HİKAYESİ

Tarih; 3 Ocak (Yanvar) 2005,
Yer; Arena Şadlık (Düğün) Salonu,
Tarihin ender rastlanan hadiselerinden biri gerçekleşti. Kızım Zeliha'nın Kız Toyu (Nişan) merasimi yapılıyor.
Toyu idare edenler, toyun sahipleri, Azerbaycanda iki dayagım, kardeşim Zahid Memmedrza ve dostum Cabir Esedov. İkisinede sonsuz teşekkürler.
Tamada (Sunucu) Azerbaycan'ın tanınmış artisti Azer Mirzayev, Toy salonunun giriş kapısında, Türk Hakarlarının muhafızı, çapraz mızraklı iki asker. Gelen konakları karşılıyorlar. Misafirlerin en azizi, iyi ve kötü günümde hep yanımda olan can dostum Hüseyin Kozan, gene beni yalnız koymadı sağolsun.
Sultan köşkünde Zeliha-Özgür, sahne arkasında "Zeliha-Özgür" toyunuz mübarek yazılı.
Konaklar bir bir içeri alınıyor, dörtyüz'e yakın misafir salonu dolduruyor. tamadamız gür sesiyle toyu başlatıyor.
Kıymetli büyüğüm, Azebaycanın Aksakalı, büyük alim, islamşünas, Kur'an Mütercimi, benim hamim Vasım Memmedeliyev yüzükleri takıyor, hayır duasını yaptıktan sonra şu mısraları sıralıyor.
Bu toy televizyonlarda nümune düğün olarak takdim ediliyor. Bir Anadolu kızının turan ellerindeki toyu.
Ömrümün nadir mutlu anlarından birini yaşadım. Sagolun dostlarım, çok sağol Vasım Muallim. Bahtiyar ol canım kızım. mutlu olun "Zeliha-Özgür".

Beşerde ya rab meğer bu növ gamet olur
Bu gamet ile giyam eylesen kıyamet olur.

Kaşındır nuni-kalem, şemsü-vezzuha ruyin
Sevabı türrelerin Leyliden ibaret olur.

Bu hüsnile göresen sen eğer Züleyhanı
Turunc yerine ellerin keser hecalet olur.

Gelende gülşeni vesle dedim gündüz gelme
Gece vüsalıma gel her demi seadet olur.

Diyende yare zelilane buse lütf eyle
Dedi deme bu sözü kan olur, kıyamet olur.

Ki, korkuram yüzüme buseden düşe leke
Atam anamda görür, baisi hecalet olur.


TAHMİS

“Yansın dilim ağzımda desem, nazını az et,
Naz et bana ey sevgili canan, bana naz et!”

Evvel bakışınla beni hayran eyledin sen,
Bir ince gülüşünle yüreyim kan eyledin sen.
Sonra beni bir lütf ile handan eyledin sen
Kafir kızı, axır beni Sen'an eyledin sen
“Yansın dilim ağzımda desem, nazını az et,
Naz et bana ey sevgili canan, bana naz et!”

Halk eylemiş öz keyfi gelende seni tari,
Öldür, bu beladan beni qurtar seni tari!
Rehm et bana, biganeye naz eyleme bari,
Alkış eyle bir aşıka var sen gibi yari!
Insaf eyle, öz aşıkını merhemi raz et,
“Naz et bana ey sevgili canan, bana naz et!”

Ayineni hayrette koyub aksi-cemalın,
Hurşidi hecalette koyub arizi-alın.
Aşıkları hasrette koyub zülf ile halın,
Belki ola kısmet bize gülzari vüsalın.
Herde bu sınık gönlümü bir lütf ile saz et,
“Naz et bana ey sevgili canan, bana naz et!”

Gördüm, güzelim, özgeye sen naz eyleyende,
Az kaldı ki, ruhum uça, can kalmadı bende.
Bu nazü nezaket var iken bir böyle sende,
Derd ehli inan, düşmeye bimez bu kemende,
Daim bu güzel hilkate bin razü niyaz et,
“Naz et bana, ey sevgili canan bana naz et!”

Dünya yüzüne yahşı güzeller gelib herçend,
Olmaz sana bir ülkede ne misli, ne menend,
Tebriz, Bakı, Tahran, Şeki, Şirvan, Quba, Derbend,
Gence, Qarabağ, Şehri-Buxara ve Semerqend
Istersen eğer sen, ezmini mülki-hicaz et
“Naz et bana, ey sevgili canan bana naz et!”

Olma, güzelim, suretine bir böye mağrur!
Ben etmişim aşkımla seni aleme meşhur,
Hicrine eyleme beni gam çekmeye mecbur
Bir dem haremi-veslile et qelbimi mesrur.
Dergaha beni qul diye manendi-eyaz et,
“Naz et bana ey sevgili canan, bana naz et!”

Vaiz, öyle zenn eyleme, hakkı danır aşık,
Ne Kabe, ne puthane, ne mescib tanır aşık,
Lakin özünü heqq seven insan sanır aşık,
Dünyada feqet birce mehebbet kanır aşık!
Sen git hele, ölmüşlere teklifi-namaz et,
“Naz et bana ey sevgili canan, bana naz et!”

Vahid, deme, ben daimiyem zevki sefade,
Mansuru de yad etmeliyik dari-fenade.
Bu misrayı nazi o demiş bir böle sade,
Ya rabb, sen ona rahmetini eyle ziyade.
Kabir içinde onun ruhini lütf ile feraz et,
“Naz et bana ey sevgili canan, bana naz et!”

ALİAĞA VAHİD

17 Nisan 2009 Cuma


Kıyamet ne zaman kopacak, Kıyаmet alаmetleri nelerdir?

Kıyаmetin ne zaman kopacağı bildirilmemiş, (Onu ancak Allah bilir) buyurulmuştur. (A'rаf 187, Ahzаb 63). Kıyаmetin kopmasına yakın çeşitli alаmetler çıkacaktır. Kurаn-ı kerimde buyuruluyor ki: “Rabbinin ba'zı аyetleri (alаmetleri) geldiği gün, önce imаn etmemiş veya imаnında bir hayır kazanmamış olana, o günkü imаnı fayda vermez.” (En'аm 158). Ba'zı аyetlerden maksat, Güneş'in batıdan doğması gibi Kıyаmet alаmetidir. On büyük alаmet çıkmadıkça Kıyаmet kopmıyacağı hadis-i şerifle bildirmiştir.

Büyük alаmetler

  1. Mehdi gelecektir. Babası Abdullah, annesi Аmine'dir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Mehdi'nin başı hizаsında bir bulut olacak, buluttan bir melek "Bu Mehdidir, sözünü dinleyin" diyecektir.” (Ebû Nuaym)
  2. Deccаl gelecektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Deccаl çıkınca, tanrı olduğunu söyler. Onun tanrı olduğuna inananın imаnı gider.” (İbni Ebi Şeybe)
  3. Hz. İsа gökten inecektir. Kurаn-ı kerimde buyuruluyor ki: “Allah'ın resûlü Meryem oğlu İsа'yı öldürdük dedikleri için yahûdileri la'netledik. Onlar İsа'yı öldürmediler, asmadılar da. Öldürülen, kendilerine İsа gibi gösterildi.” (Nisа 157). Hz. İsа göğe kaldırılmıştır. (Nisа 158). “Elbette o (Hz. İsа'nın Kıyаmete yakın gökten inmesi), Kıyаmetin yaklaştığını gösteren bilgidir. Sakın bunda şüphe etmeyin.” (Zuhruf 61-Tibyаn)
  4. Dаbbet-ül-arz çıkacak. “Dаbbet-ül-arz, mü'mine аsa ile dokunur, alnına "Bu Cennetlik" yazılır, yüzü nûrlanır. Kаfire vurunca, "Cehennemlik" diye yazılır, yüzü simsiyah olur.” (F. Fevаid). Bu hayvandan Kur'аn-ı kerimde de bahsedilmektedir. (Neml 82)
  5. Ye'cüc ve me'cüc çıkacaktır. Ye'cüc-me'cüc seddi yıkıp çıkar. (Enbiyа 96)
  6. Duman çıkacaktır. Yeri göğü duman kaplar. (Duhan 10)
  7. Güneş batıdan doğacaktır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Güneş batıdan doğmadıkça Kıyаmet kopmaz. O zaman herkes imаn ederse de fayda vermez.” (Müslim)
  8. Ateş çıkacaktır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Hicаzdan çıkan ateş, Basra'daki develerin boyunlarını aydınlatır.” (Müslim)
  9. Doğu, Batı ve Arabistan'da ay tutulacak ve yer batması olacak. (B.Arifin)
  10. Kа'be yıkılacaktır. (T.Kurtûbi)

Küçük alаmetler

  1. Ticaret çoğalır, izinsiz ticаret yapılmaz. (Müslim)
  2. Erkekler azalır, kadınlar çoğalır, zinа artar. (Buhаri)
  3. Çalgı her yere yayılır, zaptiye, gammaz ve gıybetçi çoğalır. (Beyheki)
  4. Cаmiye giren iki rek'at namaz (tehiyyet-ül mescid) kılmaz. (Taberаni)
  5. Sadece tanıdıklara selаm verilir. Yazarlar çoğalır. (Hаkim)
  6. İlim kalkar, cehаlet, anarşi ve ölüm çoğalır. (İbni Mаce)
  7. Zengine malı için ta'zim edilir. Esnaf, ölçü ve tartıda hile yapar. Köpek beslemek, evlаd yetiştirmekten cаzip gelir. Veled-i zinа çoğalır. (Taberаni)
  8. Fırat'ta bir altın define çıkar. Görenler ondan bir şey almasın! (Buhаri)
  9. Ehli olmayana iş verilir. (Buhаri)
  10. Ulema, halkın istediği yönde fetvа verip, helаla haram, harama helаl derler, Kur'аnı ticаrete аlet ederler. (Deylemi)
  11. İnsanların ölümü temenni ederler. (Müslim)
  12. Kötü iyi, iyi kötü gösterilir. (Harаiti)
  13. Zelzele, fitne, katillik artar. (Buhаri)
  14. Lûtilik mubah sayılır, gökden taş yağar. (Deylemi)
  15. Kardeşler farklı dinden olur. (Deylemi)
  16. Şerliler dünyaya hаkim olur. (İbni Mаce)
  17. Müslümanlarla Yahudiler savaşmadıkça Kıyаmet kopmaz. Yahudilerin gizlendiği taş ve ağaç, "Yahudi arkamda gel öldür" diyecektir. (Müslim)
  18. Yırtıcı hayvanlar, insanlarla konuşur. (Tirmizi)
  19. Allah diyen müslüman kaldığı müddetçe Kıyаmet kopmaz. (Müslim)20. Kıyаmet, yalnız kötüler üzerine kopar. (Buhаri, Müslim)

Hadis-i şerifle bildirilen diğer alаmetlerden ba'zıları:

  1. Emаnete riаyet kalkar.
  2. Kötüler söz sahibi olur.
  3. İçki ve tefecilik аşikаr olur.
  4. Zekаt verilmez.
  5. Hanıma uyulur, anneye isyаn edilir.
  6. Kur'аn-ı kerim teganni ile okunur.
  7. Zararından korunmak için herkese müdаra edilir.
  8. Gençler fаsık olur.
  9. Sonra gelenler, önceki аlimleri cаhillikle suçlar.
  10. Bid'atler yayılır.
  11. Bilgin denilenlerde, zerre kadar imаn olmaz.
  12. İslаma uymak ayıp sayılır, hor görülür.
  13. Herkese iyilik edenler ahmak sayılır.
  14. İslаma uymak, ateşi elde tutmak gibi zor olur.
  15. Mescidlerde fаsıkların sesi yükselir.
  16. Emr-i ma'ruf ve nehy-i münker kalkar.
  17. Günаha teşvik artar. İyiliğe mаni olunur.

İbni Ömer hazretleri buyuruyor ki: Kıyаmet alаmetleri zuhur edince dine daha çok sarılmalıdır! Bunlardan birkaçı şöyle:

  • Аlimler ilmi, para karşılığı öğretir.
  • Akrabalık münаsebetleri kopar.
  • Ana-babaya isyаn edilir.
  • İyiler azalır.
  • Dünya menfaati için din аlet edilir.
  • Binalar yükselip heva-i nefse uyulur.
  • İltimas, rüşvet çoğalır.

Beyrutlu alim Nebhani'nin, "Peygamberimizin Mucizeleri" adlı bir kitabında kıyamet alametlerini anlatan hadisler de sıralanmıştır.

  1. Kıyametten önce öyle bir devir gelecek ki, dinini koruyan kimse avucunda ateş tutan kimse gibi olacaktır!..
  2. Kıyamet kopmadan önce dünyada sınırsız zevku safayı sorumsuz kimseler sürecektir.
  3. Ahir zamanda ibadet edenlerin çoğu bilgisiz mümin, ibadet etmeyenlerin çoğu da itikatsız bilgin olacaktır.
  4. Kıyamet kopmadan önce idareciler çoğalacak, fakat güvenilecek idareci azalacaktır!..
  5. Kıyamet kopmadan önce toplumda değeri en az olan müminler olacaktır!..
  6. Kıyamet kopmadan önce hayata haram helal tanımazlar hakim olacaktır.
  7. Kıyamet kopmadan önce ekonomi her değerin önüne geçecek, okur yazarlık artacak, ancak yalancılık da yaygınlaşacaktır.
  8. Kıyamet kopmadan önce emanete ihanet edilecek, zekat vermek azalacak, dini ilimlere ilgi azalacak, dini değerler arkaya atılacaktır.
  9. Ahir zamanda 'İnsanın köpek büyütmesi, çocuk büyütmesinden daha uygun' diyenler çıkacaktır. O zamanda büyüklere saygı kalkacak, küçüklere şefkat yok olacak, yol kenarlarında uygunsuz haller görülecek, bazı insanlar da koyun postu giymiş kurtlar haline gelecektir.
  10. Ayağı çıplak, başı kabak bilgisiz çobanların zenginleşip yüksek binalarda sınırsız bir israf içinde yaşamaya başladıklarını gördüğünüz zaman kıyameti bekleyin.
  11. İşler ehlinden başkasına verildiği zaman kıyameti bekleyin.
  12. Kıyamet kopmadan önce akrabalık bağı kopacak, yakınlar birbirinden şikayetçi hale gelecek, mal meşru olmayan yollardan kazanılacak, fakir kendi sıkıntısıyla baş başa bırakılacaktır.
  13. Kıyamet kopmadan Allah için dostluk azalacaktır.
  14. Yirmi kadar insan bir araya geldiği halde içlerinde samimi bir dindar bulunmadığı zaman kıyameti bekleyin.
  15. Bir zaman gelecek, harama girmeden geçim sağlamak zorlaşacaktır.
  16. Bir zaman gelecek, bazı eş ve çocuklar, aile reisini gücünden fazla harcama yapmaya zorlayacak, haram işleri yapmasına sebep olacaklardır.
  17. Bir zaman gelecek ki, dindar insan, dindarlığını toplumdan gizleme ihtiyacı duyacaktır.
  18. Benden sonra sabrın çok önem kazanacağı bir devir gelecektir. Öyle günlerde dinine sabırla, sadakatle bağlı kalan kimselere, öncekilere verilenlerden tam elli kat fazla sevap verilecektir!.. Çünkü onların şartlar ı bazen, öncekilerden de ağır olacaktır. Adil-i Mutlak olan Allah, zorluklar ın çokluğu nispetinde de mükafatlarını çoğaltacaktır.

16 Nisan 2009 Perşembe


Hz.Muhammed (s.а.v.) buyuruyоr ki!

Bir gün, bir adam Peygamber Efendimiz’in ya­nı­na ge­lerek,
"Size dünya ve ahiretle alakalı so­racak so­ru­larım var." der.
Bunun üzerine Pey­gamberimiz o kim­se­ye,
"Ne istiyorsan sor" bu­yurur.
Ardından o ki­şi ile Pey­gamber Efendimiz arasında şu diyalog yaşanır:
  • İnsanların en zengini olmak istiyorum.
  • Kanaatkar olursan insanların en zengini olursun.
  • İnsanların en hayırlısı olmak istiyorum.
  • Insanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır. Sen de insanlara faydalı ol.
  • İnsanların en adaletlisi olmak istiyorum.
  • Kendin için istediğini insanlar için de istersen in­san­ların en adili olursun.
  • İnsanlar içinde Allah’a en yakın, O’nun en has kulla­rından olmak istiyorum.
  • Allah’ı çok zikredip anar ve hatırlarsan o zaman Allah’ın en has kulu olursun.
  • Muhsinlerden, iyilik edenlerden olmak istiyorum.
  • Allah’a, O’nu görüyor gibi ibadet et, her ne kadar sen O’nu görmesen de O seni görüyor.
  • İmanımı kemale erdirmek istiyorum.
  • Güzel ahlaklı olursan imanın kemale erer.
  • Kıyamet günü nur içinde haşrolmak istiyorum.
  • Hiç kimseye zulmetme, kıyamet günü nur içinde haş­­rolursun.
  • İnsanların en merhametlisi olmak istiyorum.
  • Önce kendine ve insanlara merhamet et ki; Allah da sana merhamet etsin.
  • Günahlarımın azalmasını istiyorum.
  • İstiğfar ederek günahlarının bağışlanması için Al­la­ha yalvarırsan günahların azalır.
  • İnsanların en kerimi olmak istiyorum.
  • Allah’a kullarını şikayet etmezsen insanların kerimi olursun.
  • Rızkımın bol olmasını istiyorum.
  • Temizliğe devam edersen rızkın bol olur.
  • Allah ve Resulü tarafından sevilmek istiyorum.
  • O zaman Allah ve Resulü’nün sevdiklerini sev, sev­me­diklerini de sevme.
  • Allah’ın bana kızmasından kendimi korumak istiyorum.
  • Kimseye kızmazsan Allah’ın gazabından ve kızma­sından kurtulursun.
  • Duamın kabul edilmesini istiyorum.
  • Haramlardan sakınırsan duaların kabul olur.
  • Allah’ın beni başkalarının yanında rezil etmemesini istiyorum.
  • Namusunu koruyup iffetli ol ki; insanlar yanında re­zil olmayasın.
  • Allah’ın ayıplarımı, kusurlarımı örtmesini istiyorum.
  • Kardeşlerinin ayıplarını örtersen Allah da senin ayıp­larını örter.
  • Benim günahlarımı ne siler?
  • Gözyaşların, hudûun (saygıyla Allah’a kulluğun) ve has­talıklar.
  • Allah yanında hangi iyilik daha faziletlidir?
  • Güzel ahlak, tevazu, belalara sabır ve kazaya rıza.
  • Allah yanında en büyük günah hangisidir?
  • Kötü ahlak ve Allah’ın emirlerine karşı gösterilen cimrilik.
  • Rahman Allah'ın gadabını ne dindirir?
  • Gizliden gizliye sadaka vermek ve sıla-i rahim (ak­ra­­baları ziyaret ve görüp gözetmek).

15 Nisan 2009 Çarşamba


Tersine Yaşamak
Can YÜCEL

Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş seklidir... Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel, hatta mükemmel olurdu. Nasıl mı? Camide uyanıyorsunuz. Bir tahta sandık içerisinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize duaediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı, olgun, ve ağırbaşlı olarak. Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazır.
Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz. Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz. Ne güzel, hazır maaş, hazır ev... Altmışlı yaşlara kadar garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz. Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve işe ilk başladığınız gün size hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz. Genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak işe başlıyorsunuz. Herkes karşınızda el pençe divan...
Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor. Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz. Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade... aman ne güzel günler başlıyor...
Derken bir gün patron size artık üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor. Bu arada babanız ortaya çıkmış, 'fazla çalıştın, artık eve dön diyor, işi bırak, okumaya başla, harçlığın benden olsun... 'Keyfe bakar mısınız? Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden, su gölden bir dönem başlıyor. Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor. Derken anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artık...
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, 'evde otur, keyfine bak, oyuncaklarınla oyna' diyorlar. Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor. Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır.
Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz. Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.
Veee... En güzeli deee... Günün birinde müthiş keyifli bir geceyle hayatiniz bitiyor...

Büyük İskender
Filozof Aristo`ya sorar;


Zaptettiğim topraklardaki insanları tahakkümüm altında tuta bilmek için neler yapmalyım?
- Ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne mi göndereyim?
- Ülkenin ileri gelenlerini hapse mi atayım?
- Ülkenin ileri gelenlerini kılıçtan mı geçireyim?

Aristo`dan cevap gelir;
- Sürgünde toplanıp sana karşı baş kaldırırlar.
- Hapishaneler militan yuvası olur, kontrolden çikar.
- Onlardan sonraki kuşak intikam hırsıyla büyüyür, tahtını sallar.

Aristo, Çözüm Olarak Şu Tavsiyede Bulunur;
- İnsanlar arasında nifak tohumları ekeceksin.
- Birbirleriyle savaşınca, hakem olarak kendini kabul ettireceksin.
- Anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın!. (Büyük İskenderin Aristo`ya yazdığı mektup, M. Ö. 325)

13 Nisan 2009 Pazartesi


ESAT KABAKLI
"Bil Oğlum"

gün gidende ay gelende gel oğlum
cihan yanar sen gülende gül oğlum
bir yol vardır hakk yoludur bul oğlum
yeri bilmek göğü bilmek bil oğlum
çabuk büyü çabuk yetiş tez oğlum
çakal gezen şu dağlarda gez oğlum
gez oğlum
vatanına göz dikeni ez oğlum.!
dostun kim düşmanın kim sez oğlum
tarihini şerefinle yaz oğlum , yaz oğlum.!

senden gider sonsuzluğa yol oğlum
dört bir yana salmalısın kol oğlum
ekmeğini aç olanla böl oğlum
haram yeme, hakk uğruna öl oğlum.!
çabuk büyü çabuk yetiş tez oğlum
çakal gezen şu dağlarda gez oğlum
gez oğlum vatanına göz dikeni ez oğlum.!
dostun kim düşmanın kim sez oğlum
tarihini şerefinle yaz oğlum , yaz oğlum.!

zulüm dolu saltanattan in oğlum
zalimlere duymalısın kin oğlum
nefis kibir mantık yutan dev oğlum
mağrur olma insanları sev oğlum
çabuk büyü çabuk yetiş tez oğlum
çakal gezen şu dağlarda gez oğlum
gez oğlum
vatanına göz dikeni ez oğlum.!
dostun kim düşmanın kim sez oğlum
tarihini şerefinle yaz oğlum , yaz oğlum.!
söz ver bana geç karşıma söz oğlum!
söz oğlum.!

12 Nisan 2009 Pazar


F U Z U L İ

Âzerî asıllı olan Fuzûlî’nin adı Mehmed’dir. Babası, Hille müftüsü Süleyman Efendi’dir.
Fuzûlî, çocukluk yıllarını, Irak Akkoyunlu Türk Devleti, gençlik yıllarını Safevî hükümdârı Şah İsmâil, olgunluk ve ihtiyarlık yıllarını ise Kânûnî Sultan Süleymân Han idâresinde geçirmiştir.
Çok mükemmel bir tahsîl ile zamânının meşhûr âlimleri arasına giren Fuzûlî, Arapça, Farsça ve Türkçe olmak üzere üç dilde de pek meşhûr ve değerli eserler vücûda getirmiştir. Bilhassa Türkçe şiirleri bakımından kendisine ikinci Ali Şir Nevâî denilmiştir. Bir başka ifâdeyle de “şâir-i mâder-zât”, yâni “anadan doğma şâir” olarak anılagelmiştir.
Onun “Fuzûlî” mahlasını alması hayli nüktelidir:
Fuzûlî, şiire başladığı yıllarda çeşitli mahlaslar kullanmış, fakat bunları başka şâirlerin de kullandıklarını görünce hepsinden vazgeçmiştir. Nihâyet ilk bakışta “gereksiz, boşboğaz ve fodul” gibi mânâlara geldiğinden hiç kimsenin mahlas olarak alamayacağı “Fuzûlî” kelimesini keşfetmiş ve severek tercih etmiştir. Zîrâ bu kelime, fazl’ın çoğuludur ki, “şahsî üstünlüklerle, yâni fazîletlerle alâkalı” mânâsına da gelmektedir.
Fuzûlî, bu mahlası tercihini Farsça dîvânının mukaddimesinde:
“Düşündüm; eğer şiirde başkaları ile müşterek bir mahlas alırsam muvaffak olamadığım takdîrde bana yazık olur. Muvaffak olursam mahlas ortağıma zulmetmiş olurum. Bunu ortadan kaldırmak için kimsenin kabûl etmediği ve edemeyeceği bir mahlas aldım. Böylece mahlas sebebiyle gelebilecek üzüntülerin kapısını kapadım ve şiirlerin karışması endişesinden kurtuldum.” şeklinde anlatır.
Bir şiirinde de şöyle der:
“Kötü bir nâm almam, beni halk arasına karışmaktan uzak tuttu. Bu suretle kendi köşeme çekilip hüner elde etmekle meşgul oldum. Allâh’a şükür olsun fenâ sandığım şey iyi çıktı. Dikenim gül, toprağım altın, taşım da mücevher oldu.”

Hasılım yok ser-i kuyunda beladan gayrı
Garazım yok reh-i aşkında fenadan gayrı
Senin etrafında elde edebildigim bir sey yok beladan baska, Bir amacım yok aşkının yollarında kendimi kaybetmekten başka .
Ney-i bezm-i gamem ey ah ne bulsan yele ver
Oda yanmış kuru cismimde hevadan gayrı
Uzuntu toplulugunun neyiyim, ne bulursan rüzgara ver , Ateşle yanmış kuru cismimde havadan başka.
Perde çek çehreme hicran günü ey kanlı sirişk
Ki gözüm görmeye ol mah-likadan gayrı
Hicran günü yüzüme bir perde çek ey gözyaşı, Ki gözüm kimseyi görmesin o ay yüzlü güzelden başka.
Yetti bikesliğim al gayete kim çevremde
Kimse yok çevrile girdab-ı beladan gayrı
Yetti artık kimsesizliğim, çevremde kim varsa al, Dönen hiç bir şey yok bela girdabından başka.
Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı
Ne yanar kimse bana gönül ateşinden özge, Ne açar kimse kapımı sabah rüzgarından başka
Bozma ey mevc gözüm yaşı hababın ki bu seyl
Koymadı hiç imaret bu binadan gayrı
Ey dalga! bu sel gözümün yaşının bir kabarcığıdır, bozma, Eağlam hiç bir şey bırakmadı bu binadan başka
Bezmi aşk içre fuzuli nice ah eylemeyem
Ne temettu bulunur bende sadadan gayrı
Aşk alemi içinde ah edip sızlanma ey fuzuli! Ne kar bulabilirsin ki kendinde bu sedadan başka.

11 Nisan 2009 Cumartesi


KUR’AN-İ KERİM’DE GEÇEN, LOKMANİN ÖĞÜTLERİYLE İLGİLİ AYETLER

“And olsun ki, biz Lokman`a Allah`a şükret diye (rek), hikmet verdik. Kim şükrederse, ancak kendi faydası için şükreder. Kim de nankörlük ederse, hiç şüphe yok ki Allah ganidir (müstağnidir), her hamde O layikdir”. (Lokman Suresi)
“Hani Lokman, oğluna (şöyle) demişti: “Oğulcağızım, Allah`a ortak koşma: Çünkü şirk – Allah`a ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür”. (Lokman Suresi, 12-13).
“Oğulcağızım gerçek (iyilik veya kötülük) bir hardal tanesi kadar olupta bir kaya içinde, ya göklerde, yahut yerin dibinde (gizlenmiş) bulunsa bile Allah onu getirir (ahirette karşısına kor ve hesabını görür). Çünkü Allah latiftir (lutüfleri çok, gücü, kudreti en ince, en gizli şeylere yetişir), hakkiyle haberdardır”. (Lokman Suresi, 16).
“Ey oğul! Namazı dosdoğru, devamlı kıl. İyiliği emret, kötülükten vaz geçirmeye çalış. Sana (bu emir ve nehiy sebebiyle) isabet eden her şeye katlan. Çünkü bunlar (bu işlerin her birisi) kesin surette farzedilen büyük işlerdendir”. (Lokman Suresi, 17).
“İnsanlardan (kibirlenip, böbürlenip) yüz çevirme. Yeryüzünde şımarık çalımla yürüme. Zira Allah her kibir taslayanı – kurulanı, kendini beğenip övünenin hiç birini sevmez”. (Lokman Suresi, 18)
“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen ne yeri delebilir ve ne de dağların boyuna ulaşabilirsin”. (İsra Suresi,37).
“Yürüyüşünde mütedil ol! Sesini bir az alçalt! (Söylerken bağırma, çünkü) seslerin en çirkini (en bedi, en hoşa gitmeyen tatsızı, insana nefret vereni her halde) eşeklerin sesidir - anırışıdır”. (Lokman Suresi, 19)।

LOKMAN HAKİM’İN ÖĞÜTLERİ

Ey oğul! Allah için tevazü gösteren kimseyi Allah yükseltir. O kendini hakir görse de halk nazarında büyük insandır. Kibrilenen kimseyi Allah alçaltır. O kendini büyük görür ama halk nazarında hakir insandır. Bu hali, insanların ona köpekten ve domuzdan daha adi bir gözle bakmalarına sebep olur.
Ey oğul! Alimlerin sohbetinde bulun. Hakimlerin sözlerine kulak ver (onları dinle)! Zira Allah Teala bol yağmurla ölü toprağa hayat verdiği gibi, hikmetli sözlerin nuruyla ölü kalbleri diriltir, onlara hayat bahşeder.
Ey oğul! Dünya derin bir denizdir. Birçok kimse, dünya denizinde boğulmuştur. Öyleyse dünya denizinde takva - Allah kor­kusu senin gemin olsun. O geminin içi Allah`a olan imanın olsun. Yelkeni de allaha olan tevekkülün olsun. Bu suretle belki kurtulmuş olabilirsin. Sanmam ki başka türlü kurtula bilirsin.
Ey oğul! Nasıl oluyorda şu insanlar, kendilerine vaat olanlardan korkmuyorlar. Halbuki onlar hergün noksanlanmaktadırlar, yani ömürleri günden güne kısılmaktadır.
Ey oğul! Dünyadan ihtiyacını karşılayacak kadar al. Dünyaya büsbütün kendini verme, ahiretine zarar verir. Dünyayı büsbütün bırakma, ona arka çevirme, fakir düşer, başkalarına yük olursun. Şehvetini kıracak kadar oruc tut. Seni namazdan alakoyacak kadar da tutma. Zira namaz, nafile oruçtan üstün bir ibadettir.
Ey oğul! İlmi; ülemaya karşı iftihar vesilesi olmak için öğrenme. İlmi; beyinsiz ve budalalarla mücadele ve münazea etmek için de öğremne. Meclislerde mersiyeler - ağıtlar, şiirler söylemek için de olmasın. Zahitliğe - dünyadan el eten çekmeye özenerek ve cahilliğe rağbet ederek ilmi bıramka.
Ey oğul! İlmin her türlüsünü öğrenmeye çalış. Kişi bilmediğine düşman olur.
Ey oğul! Meclisleri göz önüne al. Allah`ı ananlarını görürsen, onların yanına otur. Zira sen bilici olursan, bilgin sana faydalı olur ve bilgini artırmağa yardımcı olurlar. Eğer sen ilme ehil ve layık kimse olursan sana öğretirler. Umulur ki, Allah Teala rahmetiyle onlara tecelli eder, sen de onların arasında olur nasibini alırsın. Değer bir cemaatin Allah`ı zikretmediklerini görürsen onlarla oturma. Eğer sen bilgili bir kimse isen, bilgin onlara fayda vermez. Eğer bilgisizsen bilisizliğini artırırlar. Allah Teala onlara öfke ile tecelli eder, sen de onların arasında bulunur gazaba uğramış olursun.
Ey oğul! Yapacağın iyiliği, kıymetini bilen kimseye yap! Kurt ile koyun arasında dostluk olmadığı gibi, iyilik yapan kişilerle günahkar kimseler arasında dostluk olmaz. Her kim tartışmayı sever ona mübtela olursa azarlanır, kendisine sövülür. Kötü kişilerin karargahlarına – eğleştikleri yerlere giren kimse kötülükle itham olunur. Halbuki kötü akranlarla düşüp kalkan kişi, selamette olmaz, başı beladan kurtulmaz. Diline sahip olmayan kimse nadim olur, pişman olur.Ey oğul! Hayırlı kimselere köle ol, şerlilere dost olma.
Ey oğul! Allah`tan kork. Kalbin günahkar olduğu halde sana ikram etsinler diye, kendini insanlara mütteki – günahlardan çekinenler gibi gösterme.Ey oğul! Küçük yaşta çocuğunu edepli, terbiyeli yetiştirirsen, büyüdüğünde faydasını görürsün.Ey oğul! Bir işe arkanı dönerek talepde bulunma. Ona yönel ve onu kasdederek iste.
Ey oğul! Seherlerde öten horozdan daha aciz olma. Zira horoz, ötüşü ile Allah`ı zikrediyor. Halbuki sen o saatte yatağında uyuyorsun.
Ey oğul! Cahilin muhabbetine – sevgisine rağbet etme. Cahil, işlediklerine senin rıza gösterdiğini sanır.
Ey oğul! Yalandan sakın, yalan dinini ifsad eder. İnsanlar yanında mürüvvetin noksanlaşır. Bu takdirde utanma hissin azalır, izzet ve ululuğun elinden gider, küçük düşersin. Konuştuğun zanam seni kimse dinlemez, bir şey söylediğinde de seni tasdik etmez. Durum bu hale geldiği zaman artık yaşamakta hayır yoktur.
Ey oğul! Ben sükutumdan dolayı asla nedamet etmiş olmadım. Çünkü söz gümüşten olsa bile sükut altındandır.
Ey oğul! Tevbeni geciktirme. Çünkü ölüm (insana) ansızın geliverir.Ey oğul! Helal kazanç ile zengin ol, fakirlikten kurtul. Çünkü fakire şu üç haslet isabet eder:
1. Dini zayıflar;
2. Aklında da zayıflık başlar;
3. Mürüvveti – kendisinden umulan güzel haslet ve insaniyyeti gider. Bu üçten daha büyüğü ve ağırı, halkın kendisiyle alay etmesidir.
Ey oğul! İlim adamlarıyla düş kalk. Hikmet sahibi kimselerin hikmetli sözlerine kulak ver, iyici dinle. Çünkü Allah Teala, bol yağmurla ölü toprağı diriltdiği gibi, hikmet ışığıyla da, ölü kalbi diriltir. Yalan söyliyen kimsenin, yüzünün suyu dökülür (utanma hissi yok olur). Ahlakı kötü olan kimsenin gam ve kederi artar. Söz anlamıyan beyinsizlere söz anlatmaktan, koca taşı yerinden oynatmak daha kolaydır.
Ey oğul! Cenazede bulun, düğün yeneklerine gitme. Çünkü cenazeler sana ahireti hatırlatır. Dügün toplantıları, dünyaya olan iştahını çoğaltır.
Ey oğul! Cahil kimseyi işin için elçi olarak gönderme. Hakîm bulamazsan, kendi kendinin elçisi ol.
Ey oğul! Kendini unutup, başkasına İyilikle emretme. O takdirde sen bir kandile benzersin ki, o kandil başkalarını aydınlatmak için kendi kendisini yakar.
Ey oğul! Kıyamet günü bir adam getirilir, ateşe atılır. Ateş içinde değirmen taşı gibi dönmeye başlar, oradakiler, onun etrafını çevirerler ve ey Falan! Sen bize dünyada iyilikleri emreder, fenalıktan alıkoyar deyilmiydin? Derler. Evet ama, ben size emreder, kendim yapmazdım. Sizi nehyeder, kendim işlerdim.
Ey oğul! İşlerden küçük olanları hakir görme, Zira küçükler zamanla büyürler.
Ey oğul! Yola çıkmak icap ettiğinde sakın akşamdan yola çıkma. Geceyarısından sabaha kadar yolculuk iyidir. Yolculukta gerekli olan bütün eşyaların beraberinde olsun. Sana ve yol arkadaşlarına faydalı olacak ilaçları da yanında bulundur.
Ey oğul! Bir hata işlediğin zanam, bir ekmek parçası da olsa sadaka ver.
Ey oğul! Ben taşı, demiri yüklendim, kötü komşudan ağır bir yük taşımadım. Acıların hepsini tattım, fakirlikten daha şiddetlisini görmedim.
Ey oğul! O kadar tatlı olma ki, halk seni yiyip yutmasınlar. O denli de acı olma ki, ağızlarından atmasınlar.
Ey oğlum! Hasetçi için üç alamet vardır:
1. Arkadaşını arkasından çekiştirir;
2. Yüzyüze güldiklerinde yaltaklanır;
3. Arkadaşının başına bir felaket geldiğinde sevincinden şenlik yapar.Ey oğlum! Ateşin odunu yakıp tükettiği gibi, hasret de, insanın bütün iyi işlerini sevaplarını mahv eder.
Ey Oğul! Altın ateşle, salih kişi de bela ile denenir. Allah bir insan topluluğunu, sevdiğinde belalandırır. Allah`tan gelene razı olanlar için Allahın rızası vardır. Allah`tan gelen belaya kızarsa, onun içinde Allah`ın gazabı vardır.
Ey oğul! Sana bir ni`met geldiğinde kendinle Allah arasında, başkaca ni`met veren birisini hatırlama onu Allah`tan bil. Allah`tan başkasının verdiğini, kendin için bir ödenti, bir yük say.
Ey oğul! Kötü kadından sakın, ihtiyarlık gelmeden önce seni kocaltır. Kadınların şerlilerinden de sakın, zira onlar hiç bir zanam hayra çağırmazlar. Kadınların hayırlılarından da korun, ihtiyatlı ol.
Ey oğul! Ölüm ansızın gelmeden önce, ölüm için hazırlan. Ona ne zanam kavuşacağın belli olmaz, bilinmez.
Ey oğul! Çok gülmekten sakın. Çok gülmek kalbi öldürür.
Lokman Aleyhisselam buyuruyorki: Ey oğul! Ölü bir kalbi diriltmek için on adet hikmetle amel etmek lazımdır.
1. Fakir ve miskinlerle oturmak;
2. Dünyaya bağlı kralların meclislerinden sakınmak. Onlardan uzak olmak;
3. Düşkünlere yardım elini uzatmak, onlarla hemhal olmak;
4. Köleleri azat edip, hürriyetlerine kavuşturmak;
5. Garipleri konuklamak;
6. Mal ile cömertlik edip fakirleri zangin etmek;
7. İlmiyye amil alimlere hürmet etmek;
8. Yaşlılara saygı göstermek suretiyle, kendini sevdirmek;
9. Emr-i bilma`rufu, nehy`i anilmünkeri harfiyen uygulamak;
10. Ne Cennet ümidi, ne de Cehennem korkusuyla ibadet etmek”.
Ey oğul! Üç gerçek ancak üç şeyle bilinir:
1. Halim – yumuşak huylu kişi, ancak öfkelendiği zaman bilinir;
2. Kahraman – cesur kimse, savaş meydanında bilinir;
3. Hakiki kardeş ve gerçek dost da, kendisine ihtiyaç hasil olduğunda bilinir.
Ey oğul! Eğer bir kimseyi kendine kardeş edinmek istersen, kardeş olmadan önce onu, bir bahane ile öfkelendirir। Nasıl davranacak bak। Eğer o, öfkeli olduğu halde sana insaflı davranırsa, onu kardeşliğe kabul et, aksi halde onu bırak। Ondan sakın। Oğlum! Sana yapacağım tavsiyelerimi tutarsan, sen (kavminin) ulu kişisi olursun। Yakınlarına ve uzaklarına karşı iyi ve yumşak huylu kişiler gibi davran। İyilere, kötülere cehlini bildirme. Arkadaşlarını koru. Hısım ve akrabayı ziyaret et. Onlardan söz taşıyanların sözlerine bakma. Hısımlarını öyle sözlerden emniyyete kıl, aranız açıl-masın. Öyle arkadaşlar edin ki, birbirinizden ayrıldığınızda ne sen onları, ne onlar seni ayıplama-sınlar, aleyhte konuşmasınlar.
Ey oğul! Yemeğini Allah`tan korkan kimseler yesin. İşini de yalnız alimlere müşavere et.
Ey oğul! Elbiseleri eski olduğu için, kimseyi hakir görme. Zira onun da senin de rabbiniz birdir.
Ey oğul! Dilini – Allah`ım beni mağrifet et, beni bağışla – demeye alıştır. Çünkü Allah`ın icabet saatlerinden birine tesadüf eder de reddolunmaz.
Ey oğul! ilk edineceğin şey, imandan sonra salih bir arkadaş, bir dost olsun. Zira iyi dost hurma ağacı gibidir. Altında oturursan gölgelendirir. Odun olarak yakarsan sana fayda te`min eder. Meyvesinden yersen, onu çok hoş bulursun.
Ey oğul! Acıyan kimseye daima acınır. Her kim susar diline geleni söylemez se, selamette olur. Kim hayır söyler ve işlerse, sevap yönünden zengin olur. Kim de kötülük yapar ve söylerse, günahkar olur. Diline sahip olmıyan kimse pişman olur.
Ey oğul! Kendi kendine gamlanıp kederlenme. Tasalarla kalbini meşğul etme. Tamahtan sakın. Kazaya rıza göster. Allah`ın sana ayırmış olduğuna kanaat et, yaşayışın saflaşır, sevincli olur, hayatın tadını alırsın. Başkalarının elindekine göz dikme. Ayağını sıcak tut, başını serin! Yemeğine dikkat et, düşünme derin!Oğul! Hayır ve hasenatını ehline ver. Tutumlu ol, israfçı olma. Cimrilikle mal biriktirme, malını da saçıp savurma.
Ey oğul! Halkın kendisini öğmelerini arzu etmiyen ve yermelerini de istemiyen kimse gibi ol ki; o, insanlardan müstağni, insanlar da ondan rahatta olurlar.
Ey oğul! Kötü huydan, gönül darğınlığından, sabır azlığından sakın. Bu hasletler kendisinde bulunan kimse ile arkadaşlık etme. İnsanlar arasında böylelerinden, daima uzak dur. İşlerini severek yapmayı huy edin. Ahlakını güzelleştir. İnsanlara güler yüz göster. Hayırlı kişileri sev, fana kişilerden uzaklaş.
Ey oğul! Bildiklerinle amel etmeden, bilmediklerini öğrenmeye kalkışma.Ey oğul! Ortada gülmeye sebep yik iken gereksiz yere gülme. İhtiyatsız yürüme. Seninle ilgisi bulunmayan şeyi sorma. Başkasının malını koruyup, geliştirip kendi malını telef etme, boşa verme. Oysa senin gerçek malın, sen ölmeden önce Allah rızası için takdim ettiğindir.
Ey oğul! Borçtan sakın. Zira borç gündüzün zilleti, gecenin tasasıdır.
Ey oğul! Ahiretin için dünyanı sat ki, her ikisini de kazanmış olasın. Ahiretini dünyan için satarsan, ikisinden de elin boş çıkar, zarara uğrarsın – hepsini birden kaybedersin.
Ey oğul!
1. Zinhar avreti sırdaş eyleme. (Sakın ha, hanımına gizli işleri söyleme);
2. Alçaktan borc etme. (Hasis, cimri kimseden ödünç alma);
3. Avam ile (cahil, aşağı takımdan birisiyle) dostuk eyleme. Ziyan edersin;
4. Allah’dan başkasına tapma. (Allah`tan başkasına ibadet eyleme. Yani ibadetinde eş ve ortak koşma);
5. Peygamberleri inkar etme;
6. Gündüz çok uyuma (Tenbel olma). Geceleri az uyu (ibadet eyle).
7. Sildiğini saklama (Münasip bir yerde hemen zeruretini yok eyle).
8. Çok cima` etme (cinsel arzularını mümkün olduğu kadar frenle).
9. Gecede su içme. Ayak üstünde su içme (tıbbi mahzuru dolayısıyla).
10. Doyuncayadek yedikte, üzerine yemek yeme. Az yemek ile kanaat eyle daima sağlam olasın.

LOKMAN HAKİM’İN HİKMETLİ SÖZLERİ

1. “Şer, ancak şer ile söndürülür” – diyen kimse yalan söylemiştir. Eğer bu sözün sahibi, sözünün doğru olduğunu iddia ediyorsa, yanmakta olan bir ateşin yanında olan bir ateşin yanında, başka bir ateş yaksında görelim. Bu iki ateşin birisi diğrini söndürür mü hiç? O halde sözün doğrusu: “Şer ancak hayırla söndürülür, bertaraf edilir” hükmünü ifade edenidir. Nitekim “ateş, ateşle değil, su ile söndürülür”.
2. İnsanların en yaramazı, en şerlisi kimdir? – İnsanların kötü hareketlerdde bulunduklarını gördüğü halde neme lazım? Diyen kimsedir.
3. Mü`min kişi akibet ve neticeyi gördüğünde, pişmanlıktan emin olur.
4. Sıhhat gibi mal yoktur. Gönül hoşluğu gibi nimet yoktur.
5. Akıllı bir kimseye lyık olan aile arasında çocuk gibi olmak. Toplum arasında bulunduğunda erkek olmaktır.
6. Lokman Hakim`e “Bilgeliği kimden öğrendin” diye sordular? – “Körlerden öğrendim” dedi. Ve “çünkü onlar elindeki dey­nekle araştırmadan, önünü iyice taramadan adım atmazlar. Basacakları yerin sağlamlığına iyice kanaatleri geldikten sonra yürürler, yoksa o yönü bırakıp başka semti ararlar. Bundan dolayı ben de bir iş yapacağım ve konuşacağım zaman düşünür, fay­dalı bir söz ise konuşurum, iş ise yaparım. Faydasızlarsa bırakmayı ve susmayı tercih ederim”.
7. Hiç yaşamamak yıllarca hata içindee yaşamaktan iyidir;
8. İştahin galip oluncaya kadar yemek yeme, henüz iştahın varken elini yemekten çek;
9. İki kişi dünyadan hasretle gider. Biri malı çok iken yemeyen. Diğeri bilirken yapmayan;
10. Eğer bir kşi namaz kılmak için meyhaneye gitse, şarap içtiğini söylerler;
11. Düşman düşmanlıktan aciz kalınca, dostluğa başlar. Dostlukla öyle işler yapar ki, bunları yüz düşman yapamaz;
12. Ey Ademoğlu! Ya alim olarak, ya öğrenci olarak, ya da ilmi seven bir kimse olarak sabahla! Aman bunların dördüncüsü ol­ma. Sonra helak olursun;
13. Üç kimse ile tartışmamak gerektir. Zalim hükümdar, kadın ve hasta;
14. Korkunç hadiselere göğüs germeyen kimse, emeline nail olamaz. Hazırlık şiddetli gün içindir;

Lokman hakim zenginlerle görüştüğü zanam onlara şu tavsiye de bulunurdu:
1. Ey küçük nimet sahipleri! Sakın bununla büyük nimeti unutmayın;
2. Sabrın başlanğıcı zor, sonu tatlıdır;
3. Kılıç, ne kadar parlak olsada kesicidir;
4. Doğru konuş, sert olma;
5. Yemeğe tok, hikmete aç ol;
6. İyilik insanın emniyyet kemeridir;
7. Cömert ol ki, itibarın artsın;
8. Şükür, nimeti bereketlendirir;
9. balta beden, acı söz can yaralar;
10. İnsanların selamet rehberleri iyiliktir;
11. Dünyada her lezzeti tattım. İlimden daha lezzetlisini bulamadım;
12. Ayağını sicak tut, başını serin. Kendine bir iş bul, düşünme derin;

Oğlu Lokman (a.s.)`a babacığım:
- “İnsan için hangi haslet hayırlıdır?” dedi। Lokman Hakim:
- “Din” dedi, Oğlu:
- “Haslet iki olduğunda, iki olması gerektiğinde?” dedi, Lokman:
- “Din ile mal” dedi, Oğlu:
- “Bunlar üç olursa?” diy sordu। Babası:
- “Din, mal, haya” dedi, Oğlu:
- “Ya bunlar dört olursa?” diye sordu, Babası:
- “Din, mal, haya, güzel ahlak” diye cevaplandırdı, Oğlu:
- “Beş olurlarsa?” diye sordu। Babası Lokman Hakim:
- “Din, mal, haya, güzel ahlak, cömertlik” cevabını verdi, Oğlu:
- “Altı olursa?” dedi. Babası Lokman:
- “Oğlum, şu beş haslet bir insanda toplanırsa, o kimse tertemiz, Allah`tan korkan, Allah`ın dostu ve şeytanın tuzağından kurtulmuş birisidir” dedi.
(Kaynak: Hz.Lokman'ın oğluna öğütleri, Mehmet Öten, 1977)