12 Nisan 2009 Pazar


F U Z U L İ

Âzerî asıllı olan Fuzûlî’nin adı Mehmed’dir. Babası, Hille müftüsü Süleyman Efendi’dir.
Fuzûlî, çocukluk yıllarını, Irak Akkoyunlu Türk Devleti, gençlik yıllarını Safevî hükümdârı Şah İsmâil, olgunluk ve ihtiyarlık yıllarını ise Kânûnî Sultan Süleymân Han idâresinde geçirmiştir.
Çok mükemmel bir tahsîl ile zamânının meşhûr âlimleri arasına giren Fuzûlî, Arapça, Farsça ve Türkçe olmak üzere üç dilde de pek meşhûr ve değerli eserler vücûda getirmiştir. Bilhassa Türkçe şiirleri bakımından kendisine ikinci Ali Şir Nevâî denilmiştir. Bir başka ifâdeyle de “şâir-i mâder-zât”, yâni “anadan doğma şâir” olarak anılagelmiştir.
Onun “Fuzûlî” mahlasını alması hayli nüktelidir:
Fuzûlî, şiire başladığı yıllarda çeşitli mahlaslar kullanmış, fakat bunları başka şâirlerin de kullandıklarını görünce hepsinden vazgeçmiştir. Nihâyet ilk bakışta “gereksiz, boşboğaz ve fodul” gibi mânâlara geldiğinden hiç kimsenin mahlas olarak alamayacağı “Fuzûlî” kelimesini keşfetmiş ve severek tercih etmiştir. Zîrâ bu kelime, fazl’ın çoğuludur ki, “şahsî üstünlüklerle, yâni fazîletlerle alâkalı” mânâsına da gelmektedir.
Fuzûlî, bu mahlası tercihini Farsça dîvânının mukaddimesinde:
“Düşündüm; eğer şiirde başkaları ile müşterek bir mahlas alırsam muvaffak olamadığım takdîrde bana yazık olur. Muvaffak olursam mahlas ortağıma zulmetmiş olurum. Bunu ortadan kaldırmak için kimsenin kabûl etmediği ve edemeyeceği bir mahlas aldım. Böylece mahlas sebebiyle gelebilecek üzüntülerin kapısını kapadım ve şiirlerin karışması endişesinden kurtuldum.” şeklinde anlatır.
Bir şiirinde de şöyle der:
“Kötü bir nâm almam, beni halk arasına karışmaktan uzak tuttu. Bu suretle kendi köşeme çekilip hüner elde etmekle meşgul oldum. Allâh’a şükür olsun fenâ sandığım şey iyi çıktı. Dikenim gül, toprağım altın, taşım da mücevher oldu.”

Hasılım yok ser-i kuyunda beladan gayrı
Garazım yok reh-i aşkında fenadan gayrı
Senin etrafında elde edebildigim bir sey yok beladan baska, Bir amacım yok aşkının yollarında kendimi kaybetmekten başka .
Ney-i bezm-i gamem ey ah ne bulsan yele ver
Oda yanmış kuru cismimde hevadan gayrı
Uzuntu toplulugunun neyiyim, ne bulursan rüzgara ver , Ateşle yanmış kuru cismimde havadan başka.
Perde çek çehreme hicran günü ey kanlı sirişk
Ki gözüm görmeye ol mah-likadan gayrı
Hicran günü yüzüme bir perde çek ey gözyaşı, Ki gözüm kimseyi görmesin o ay yüzlü güzelden başka.
Yetti bikesliğim al gayete kim çevremde
Kimse yok çevrile girdab-ı beladan gayrı
Yetti artık kimsesizliğim, çevremde kim varsa al, Dönen hiç bir şey yok bela girdabından başka.
Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı
Ne yanar kimse bana gönül ateşinden özge, Ne açar kimse kapımı sabah rüzgarından başka
Bozma ey mevc gözüm yaşı hababın ki bu seyl
Koymadı hiç imaret bu binadan gayrı
Ey dalga! bu sel gözümün yaşının bir kabarcığıdır, bozma, Eağlam hiç bir şey bırakmadı bu binadan başka
Bezmi aşk içre fuzuli nice ah eylemeyem
Ne temettu bulunur bende sadadan gayrı
Aşk alemi içinde ah edip sızlanma ey fuzuli! Ne kar bulabilirsin ki kendinde bu sedadan başka.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder