13 Nisan 2013 Cumartesi

FETİHTE KIBLE


FATİH SULTAN MEHMED İSTANBULU FETHETTİĞİNDE NE OLDU? 

İstanbul fethedildi... Günlerden Cuma...
Fatih Sultan Mehmed Han, Cuma Namazı kıldırarak hâkimiyetini ilân edecek. Tekbir alıyor.
Bütün ordu arkasında! Herkes ulvî bir sesle tekbir alıp, ellerini bağlıyor.
Mehmed, birden selâm veriyor. Sonra bir daha tekbir alıyor. 300 bin kişi bir daha tekbir alıyor!
Sultan, sonra yine selâm veriyor; Tekrar tekbir alıp, üç tekbir de namazı kıldırıyor.

Hocası Ak Şemseddin, namazdan sonra talebesi olan Sultan'a:
-"Yazıklar olsun sana! İstanbul'u fethettim diye kibre kapılıp, namazı 3 kere de kıldırırsın!" diyor.

Fatih'in gözleri yaşlı... Dönüyor hocasına, diyor ki:
-"Hocam eğer bu sitemin olmasa idi, söylemeyecektim. Birinci tekbir de aklıma bir şey girdi. Bu kilisenin yönü Kıble değil, selâm verdim. Sonraki tekbir de yine evham geldi, tekrar selâm verdim; üçüncü tekbiri alırken, Kâbe bütün ihtişamı ile önümde belirdi! Rahatladım ve namazı kıldırdım..."

Bunun üzerine Ak Şemseddin de Fâtih Mehmed'e şunları söylüyor:
-"Bende, sen bunu anlatmasa idin, asla anlatmaz idim. Sen birinci tekbiri alınca: Eyvah! Buranın yönü Kıble değil; yetiş Allah'ım imdâda!'' dedim, sen selâm verdin. İkinci tekbir de yine Allah'a yalvardım, sen selâm verince rahatladım. Sen üçüncü defa tekbir alır iken, Hızır (a.s) geldi, parmağını Camii'nin duvarına sokup Kıbleye çevirdi ve dedi ki:

"Allah bize fethi müyesser eyledi (nasîb etti)".."

10 Nisan 2013 Çarşamba

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN VE KARINCA


İstanbul da Güneşli bir Günün Sabahında Topkapı sarayının avlusunda bulunan Has Odanın kapısı açıldı.Uzun boylu genç bir adam arka bahçeye doğru ilerliyordu.Bu kişi avrupayı titreten koca Akdenizi hakimiyet altına alan Osm Devletinin kuvvetli hükümdarı Kanuni Sultan Süleymandan başkası değildi.Devlet işlerinden vakit buldukça soluklanmak için arka bahçeye çıkar; ağaçları kuşları denizi seyrederdi. 
O gün deniz ağaçlar bir başka güzeldi, yalnız ağaçlardan bir kaç tanesinin yapraklarının buruştuğunu farketti. Hemen yanına yaklaştı ve eliyle ve eliyle tutup incelemeye başladı.Biraz sonra ağaçların neden buruştuğunu anlamıştı.Karıncalar salmıştı o güzelim dallarını Aklına bir çözüm yolu gelmişti.Ağaçları ilaçlatacaktı böylaca ağaçlar karıncalardan kurtulacak ve rahat bir nefes alacaktı.Fakat birkaç dakika düşününce bu fikrin o kadarda iyi olmadığını anladı. Karıncalarda can taşıyordu,ağaçları ilaçlatırsa onlar ölebilirdi. İşin içinden çıkamayacağını anlayan Kanuni, bu konuyu danışmak için hocası Ebussuud Efendiyi aramaya koyuldu. Hocasının odasına gitti. ama hocası odada yoktu. Heme oracıkta bulduğu kağıt parçasına kafasına takılan soruyu edebi bir dille yazdı ve hocasının rahlesinin üzerine bıraktı.
Birkaç saat sonra hocası odasına gelmiş ve rahlenin üzerinde el yazısı ile yazılmılş olan kağıdı görmüştü. Eline hat kalemini alan Ebusuud efendi talebesinin soruyu yazdığı kağıdın altına birşeyler yazdı ve kağıdı rahleye bıraktı.
Kanuni bir ara tekrar hocasını odasına uğradı.Hocası yerinde yoktu; ama rahlenin üzerine bırakmış olduğu kağıdın üzerine kendi yazısı dışında birşeylerin daha yazılmış olduğunu gördü. Merakla eline kağıdı eline aldı ve okumaya başladı. Yazıyı okuyunca yüzünde bir tebessüm belirdi. kağıdın üst kısmında Kanuni'nin hocasına yazdığı sual vardı. Kanuni şöyle yazıyordu hocasına

Meyve ağaçlarını sarınca Karınca
Günah varmı Karıncayı Kırınca?

Hocası Ebussuud soruyu şöyle cevaplıyordu.

Yarın Hakkın Divanına Varınca
Süleymandan hakkını alır karınca.

4 Nisan 2013 Perşembe


Cevap çok etkileyici, siz hangi cevabı verirdiniz?

Saygın bir firmada yönetim işe girmek isteyenlere bir soru sormuş ve soruya en uygun cevabı veren kişiyi işe almışlar.

Bu soruda doğru veya yanlış cevap diye bir şey yok sadece düşünce sistemi önemli.

Soru şu:

Karanlık yağmurlu bir gece yağmur yağıyor fırtına var gök gürlüyor ve siz sabaha karşı 02.00' de tek başınıza ıssız bir yolda araba ile gitmektesiniz. Arabanız iki kişilik. Biraz ilerde otobüs durağında 3 kişi bekliyor.

Birincisi bir doktor sizi daha önce geçirdiğiniz kalp krizinden kurtarmış.
İkinci kişi çok yaşlı ve hasta neredeyse ölmek üzere olan birisi.
Üçüncüsü hayatinizin rüyası her zaman tanışmak için can attığınız birisi.

Hava gittikçe kötüleşiyor ve arabanızda sadece bir kişiye yer var. Böyle bir durumda ne yapardınız?
Soruyu iyice düşünün ve en iyi cevabı verin.

Görüşmecilerden bazılarının cevabı şöyle olmuş:

A. Hasta adamı en yakın hastaneye götürürdüm
B. Doktor daha önce hayatımı kurtardığına göre onu alırdım
C. Manen düşünürsem tabi ki hasta adamı alırdım fakat kendi geleceğim ve hayatım için her zaman tanışmak istediğim hayatımın rüyasını alırdım.

Burada doğru veya yanlış cevap diye bir şey yok sadece her bir kişinin durumu algılayışı ve ele alisi var

Bu görüşmede cevapların % 90' i "yaşlı adamı alırdım" olmuş olmuş; ama sadece bir kişiyi işe almışlar.

O kişinin cevabı acaba nasılmış?

Arabadan inip anahtarı doktora veririm doktor benim hayatımı kurtardığı gibi yaşlı kişiyi de hastaneye yetiştirip
iyileştirebilir.

Böylece ben de hayatımın insanıyla otobüs durağında baş başa kalıp onu tanıma fırsatını elde edebilirim.
Bu cevapla o kişi hemen işe alınmış.

İnsanoğlu tabii olarak bencildir bütün verilen diğer cevaplarda kimse arabasını vermeyi akıl edememiş.

3 Nisan 2013 Çarşamba

CANIM OĞLUMA / KIZIMA


  • Benim yaşlandığımı düşündüğün gün, sabırlı ol lütfen ve beni anlamaya çalış… 
  • Yemek yerken üstümü kirletirsem üzerimi değiştirecek gücüm yoksa.
  • Lütfen sabırlı ol. Benim sana bir şeyler öğretmek için seninle ilgilendiğim zamanları hatırla...
  • Seninle konuşurken, sürekli aynı şeyleri 1000 kere tekrarlıyorsam… sözümü kesme beni dinle.
  • Sen küçükken, uyuyana kadar sana aynı hikayeyi 1000 defa tekrar tekrar okumak zorunda kalıyordum.
  • Banyo yapmak istemediğimde; Beni utandırma yada azarlama… Seni banyoya götürmek için icat ettiğim küçük yöntemlerimi ve oyunlarımı hatırla…
  • Yeni teknolojiler karşındaki cahilliğimi görürsen… bana zaman tanı ve beni yüzünde alaycı bir gülümsemeyle izleme…
  • Bazı zamanlarda unutkan olursam yahut konuşmalarımızda ipin ucunu kaçırırsam… lütfen hatırlamam için gerekli zamanı bana tanı… eğer hatırlayamazsam, sinirlenme… çünkü asıl önemli olan benim konuşmam değil, senin yanında olabilmem ve senin beni dinliyor olmandır.
  • Ben sana bir sürü şeyi nasıl yapacağını gösterdim… İyi yemek yemeyi, iyi giyinmeyi… yaşamı göğüslemeyi…
  • Eğer bir şey yemek istemezsem, baskı yapma bana. Ne zaman yemem yada yememem gerektiğini ben gayet iyi bilirim.
  • Ve yaşlı bacaklarım yürümeme izin vermediğinde bana elini ver… Tıpkı, benim sana ilk adımlarını atarken verdiğim gibi.
  • Ve bir gün artık daha fazla yaşamak istemediğimi söylediğimde… ve ölmek istediğimi… Kızma… Bir gün anlayacaksın…
  • Yaşımın; zevk alma değil artık idareten yaşama yaşı olduğunu anlamaya çalış, Bir gün şunu anlayacaksın: hatalarıma karşın hep senin için iyi olanı gerçekleştirmeye çabaladım ve senin yolunu hazırlamaya çalıştım
  • Senin yanında olduğumda üzgün, kızgın yada güçsüz hissetme kendini.
  • Benim yanımda olmalısın, beni anlamalısın ve bana yardım etmelisin.
  • Yürümeme yardımcı ol… ve yolumu sabır ile, sevgi ile bitirmeme...
  • Benim için yaptıklarını, bir gülümseme ve senin için her zaman taşıdığım çok derin bir sevgi ile geri ödeyebilirim ancak.

Seni çok seviyorum oğlum/kızım… Ve hep seveceğim…
Alıntı