22 Nisan 2009 Çarşamba

SU KASİDESİ

Saadet Asrından bugüne kadar müslüman şairler Hz.Peygamber hakkında şiirler yazılmıştır. Bu güzel geleneğe “Na’t sanatı” denir. İslâm-Türk edebiyatı da Peygamber sevgisi ile yanıp tutuşan gönüllerin aynası olmuştur. Fuzûlî’nin Su Kasidesi türünün, en başarılı örneğidir. Resûlullah'ın şefaati onların ve bizlerin üzerine olsun.

SU KASİDESİ
Fuzuli

Saçma ey göz, eşkden gönlümdeki odlara su
Kim, bu denli tutuşan odlara kılmaz çâre su.
(Ey göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere göz yaşımdan su saçma ki, bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda vermez.)

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi, bilmezem,
Yâ muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su.
(Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa gözümden akan sular, göz yaşları mı şu dönen gök kubbeyi kaplamıştır, bilemem..)

Zekv-i tîğından aceb yok olsa gönlüm çâk-çâk
Kim, mürûr ilen bırakır rahneler dîvâre su.
(Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim akarsu da zamanla duvarda, yarlarda yarıklar meydana getirir.)

Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânın sözün,
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yare su.
(Yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim yaralı gönlüm de senin ok temrenine, ok ucuna benzeyen kirpiklerinin sözünü korka korka söyler.)

Suya versin bâğ-bân gül-zârı, zahmet çekmesin,
Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gül-zâre su.
(Bahçıvan gül bahçesini sele versin (su ile mahvetsin), boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine su verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz.)

Okşadabilmez gubârını muharrir hattına,
Hâme-tek bakmakdan inse gözlerine kare su.
(Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, kalem gibi, gözlerine kara su inse (kör olsa, kör oluncaya kadar uğraşsa yine de) gubârî (yazı)sını, senin yüzündeki tüylere benzetemez.)

Ârızın yâdıyla nem-nâk olsa müjgânım, n'ola,
Zayi olmaz gül temennâsıyle vermek hâra su.
(Senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zira gül elde etmek dileği ile dikene verilen su boşa gitmez.)

Gam günü etme dil-i bîmârdan tîgîn dirîğ,
Hayırdır vermek karanlık gecede bîmâre su.
(Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan bakışını esirgeme; zira karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir.)

İste peykânın, gönül, hicrinde şevkim sâkin et,
Susuzum, bir kez bu sahrâda menim'çün are su.
(Gönül! Onun ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste ve onun ayrılığında duyduğum hararetimi yatıştır, söndür. Susuzum bu defa da benim için su ara.)

Ben lebin müştâkıyam, zühhâd kevser tâlibi,
Nitekim meste mey içmek hoş gelir hûş-yâre su
(Nasıl sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su içmek hoş geliyorsa, ben senin dudağını özlüyorum, sofular da kevser istiyorlar.)

Ravza-i kûyine her dem durmayıp eyler güzâr,
Âşık olmuş, galibâ, ol serv-i hoş-reftâre su.
(Su, her zaman senin Cennet misâli mahallenin bahçesine doğru akar. Galiba o hoş yürüyüşlü, hoş salınışlı; serviyi andıran sevgiliye aşık olmuş.)

Su yolun ol kûydan toprağ olup tutsam gerek,
Çün rakîbimdir, dahi ol kûya koyman vare su.
(Topraktan bir set olup su yolunu o mahalleden kesmeliyim, çünkü su benim rakibimdir, onu o yere bırakamam.)

Dest-bûsı âruzûsıyla ger ölsem, dostlar,
Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su.
(Dostlarım! Şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem, öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla sevgiliye su sunun.)

Serv ser-keşlük kılar kumrî niyâzından, meger
Dâmenin duta, ayağına düşe, yalvare su.
(Servi kumrunun yalvarmasından dolayı dikbaşlılık ediyor. Onu ancak suyun eteğini tutup ayağına düşmesi (yalvarıp aracı olması bu dikbaşlılığından) kurtarabilir.)

İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile,
Gül budağınun mizâcına gire kurtare su.
(Gül fidanı bir hile ile (meşhur gül ve bülbül efsanesindeki gibi yine) bülbülün kanını içmek istiyor; bunu engelleyebilmek için suyun gül dallarının damarlarına girerek gül ağacının mizacını değiştirmesi gerekir.)

Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme,
İktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr'e su.
(Su Hz. Muhammed'in (s.a.v) yoluna uymuş (ve bu hâli ile) dünya halkına temiz yaratılışını açıkça göstermiştir.)

Seyyid-i nev-i beşer, deryâ-ı dürr-i istifâ
Kim, sepipdir mucizâtı âteş-i eşrâre su
(İnsanların efendisi, seçme inci denizi (olan Hz. Muhammed'in s.a.v) mucizeleri kötülerin ateşine su serpmiştir.)

Kılmağ için tâze gül-zârı nübüvvet revnakın
Mu'cizinden eylemiş izhâr seng-i hâre su
(Katı taş, Peygamberlik gül bahçesinin parlaklığını tazelemek için (ve onun) mucizesinden dolayı su meydana çıkarmıştır.)

Mu'cizi bir bahr-i bî-pâyân imiş âlemde kim,
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffare su.
(Hz. Peygamberimiz'in mûcizeleri dünyada uçsuz bucaksız bir deniz gibi imiş ki, ondan (o mucizelerden), ateşe tapan kâfirlerin binlerce mâbedine su ulaşmış ve onları söndürmüştür.)

Hayret ilen barmağın dişler, kim itse istimâ',
Barmağından verdigin şiddet günü Ensâre su.
(Mihnet günü Ensâr'a parmağından su verdiğini (bir mucize olarak parmağından su akıttığını) kim işitse hayret ile (şaşa kalarak) parmağını ısırır.)

Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât,
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâre su.
(Dostu yılan zehri içse (bu zehir onun dostu için) âb-ı hayat olur. Aksine düşmanı da su içse (o su, düşmanına) elbette yılan zehrine döner.)

Eylemiş her katreden min bahr-i rahmet mevc-hîz,
El sunup urgaç vüzû için gül-i ruhsâre su.
(Abdest (almak) için el uzatıp gül (gibi olan) yanaklarına su vurunca (sıçrayan) her bir su damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır.)

Hâk-i pâyine yetem der, ömürlerdür muttasıl,
Başını daşdan daşa vurup gezer âvâre su.
(Su ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer.)

Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr,
Dönmez ol dergâhdan, ger olsa pâre pâre su.
(Su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler halinde ışık salmak (orayı aydınlatmak) ister. Eğer parça parça da olsa o eşikten dönmez.)

Zikr-i na'tın virdini dermân bilür ehl-i hatâ,
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâre su.
(Sarhoşlar içkiden sonra gelen bat adrysını gidermek için nasıl su içerlerse, günahkârlar da senin na'tının zikrini dillerinde tekrarlamayı (dertlerine) derman bilirler.)

Yâ Habîballah yâ Hayrü'l beşer müştakınam,
Eyle kim, leb-teşneler yanıp diler hemvâre su.
(Ey Allah'ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı! Susamışların (susuzluktan dudağı kurumuşların) yanıp dâimâ su diledikleri gibi (ben de) seni özlüyorum.)

Sensen ol bahr-ı kerâmet kim, şeb-i Mi'râc'da,
Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâre su.
(Sen o kerâmet denizisin ki mi'râc gecesinde feyzinin çiyleri sabit yıldızlara ve gezegenlere su ulaştırmış.)

Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner,
Hâcet olsa merkadın tecdîd eder mimâre su.
(Kabrini yenileyen (tamir eden) mimara su lazım olsa, güneş çeşmesinden her an bol bol saf, tatlı ve güzel su iner.)

Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânıma,
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâre su.
(Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış, (ama) o ateşe, senin ihsan bulutunun su serpeceğinden ümitliyim.)

Yümn-i na'tünden güher olmış Fuzûlî sözleri,
Ebr-i nîsândan dönen tek lü'lü-i şeh-vâre su.
(Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî'nin (alelâde) sözleri, nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su (damlası) gibi birer inci olmuştur.)

Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr,
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su.
(Kıyamet günü olduğu zaman, gaflet uykusundan uyanan düşkün (yahut aşık) göz, (sana duyduğu) hasretten su (gözyaşı) döktüğü zaman,)

Umduğum oldur ki, mahrûm olmayam rûz-ı haşr
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su
(O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat çeşmesinin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını ummaktayım.)

1 yorum: