27 Mayıs 2009 Çarşamba

BАSİT BİR TЕRCİH

İlk Müslüman Türk Devletlerinden biri olan Gaz­neliler Devleti’nin büyük ve değerli hükümdarla­rından biri olan Sultan Mahmud, İslamı yaymak için Hindis­ta­n'a on sekiz sefer düzenlemişti.
İşte bu seferlerden birinde çok şiddetli bir direnme ile karşılaşmış, zafer ka­za­nacağından şüpheye düşmüştü. Tam bu zor durumda iken Allah'a şöyle yalvardı:
- Ey Rab­bim, bu savaş­tan galip çıkarsam, aldığım bütün ga­nimetleri yoksullara dağıtacağım. Neticede Sultan Mahmud galip geldi ve çok kıy­metli ganimetlere sahip oldu. Gazne'ye döndüklerinde elde ettikleri bütün ganimetleri yoksullara, muhtaçlara dağıtmaya başladı. Fakat bazı vezir ve ko­mu­tanlar,
- Aman Sulta­nım ne yapıyorsu­nuz, bunca değerli ganimetler, al­tın­lar, inciler fakir fu­karaya dağıtılır mı? Hem onlar bunların kıymetini ne bilecek? Üstelik devletin hazinesinin bunlara ih­ti­yacı var diyorlardı.
Sultan Mah­mud bunu Allah'a verdiği sözün ge­reği olarak yaptığını, kendisi için bir adak olduğunu söyledi. Adam­ları yine itiraz ettiler:
- Efendimiz önemsiz olanları da­ğıtın, değerli olanları hazineye ayırın, bütün memle­ketin bunlara ihtiyacı var dediler. Sultan Mah­mud'­un kafasını karıştırdılar.
O za­manda Gazne'de yaşa­yan, doğruyu ve hakkı kellesi pahasına söyle­mek­ten çekinmeyen аlim ve fаzıl bü­yük bir zat vardı. Sultan Mahmud onu ça ğırtıp durumu anlattı ve fikrini sor­du. O büyük zat şöyle dedi:
- Sultanım bunda kararsızlığa düşecek bir taraf yok Çok basit bir tercih karşısındasınız. Eğer Allah'a bir daha işiniz düşmeyecekse hemen adamlarınızın dediğini yapın, ganimetleri hazineye koyun. Ama Al­­lah'a tekrar işiniz düşecekse verdiğiniz sözü tu­tun, adağınızı yerine getirin, ganimetleri yoksul­lara dağıtın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder