23 Mayıs 2009 Cumartesi


SЕDЕF ÇİÇЕĞİ

Mahkeme salonunda, seksenlerindeki yaşlı çif­tin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla sus­kun, ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözleri ve bıkkın bakışları süzüyordu et­rafını... Ve hakimin tokmak sesiyle sustu uğultu. İlk sözü yaşlı kadına verdi hakim...
- Anlat teyze, neden boşanmak istiyorsun? Yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra başör­tüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya baş­la­dı...
- Bu herif yetti gari, 50 yıldır bezdirdi hayattan... Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mah­ke­me salonunda... Çok sayıda gazeteci izliyordu da­­­vayı, kadın neler diyecekti. Herkes onu dinliyordu. Yaşlı kadının gözleri doldu. Ve devam etti.
- Bizim, çok sevdiğim bir sedef çiçeğimiz vardı ... O bilmez. 50 yıl önceydi. O çiçeği bana verdiği çi­çek­lerin arasından kopardığım bir yaprağı tohumla­dım, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadı, onları yav­­­rum bildim. Bir süre sonra çiçek kurumaya baş­ladı. O zaman adak adadım. Her gece güneş aç­ma­dan önce, bir tas suyla sulayacağım onu diye. İyi gelirmiş dediler. 50 yıl oldu, bu herif bir gece kal­kıp bir ke­re de bu çiçeği ben sulayayım demedi. Ta ki ge­çen ge­ce­ye kadar. O gece takatim kesilmiş. Uyuya­kal­mı­şım. Ben böyle bir adamla 50 yıl ge­çir­dim. Ha­ya­tımı, umudumu her şeyimi verdim. On­dan hiçbir şey gö­remedim. Bir kerecik olsun, benim bildiğim gö­rev­lerden birisini yapmasını bekledim. Onsuz da­ha iyi­yim, yemin ederim. Hakim, yaşlı adama dönerek;
- Diyeceğin bir şey var mı baba" dedi. Yaşlı adam bastonla zor yürüdü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle hakime yöneldi.
- Askerliğimi, Reisicumhur Köşkünde bahçıvan o­­la­rak yaptım, o bahçenin görkemli görünümüyle bü­­yümesi için çok emek verdim. Fadime’mi de ora­da tanıdım. Sedefleri de. Ona en güzel çiçeklerden bu­ketler verdim. O çiçeklerle doludur bahçesi... İlk ev­len­di­ği­miz günlerin birinde boyun ağrısından onu he­kime götürdüm... Hekim, çok uzun süre uyanmadan ya­tar­­sa boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir, dedi. Her ge­ce uykusunu bölüp, uyansın, gezinsin dedi. He­kimi pek dinlemedi, bizim hatun. Lafım geçmedi. O günlerde tesadüf bu çiçek kurudu. Ben ona gece su­lar­san geçer, dedim. Adak dilettim. Her gece onu uyan­dır­dım ve onu seyrettim. O sevdiğim kadının yav­rusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim. Her ge­ce o çiçek ben oldum sanki... Her gece o yattıktan sonra uyandım. Sak­sı­daki suyu boşalttım. Sedef gece sulanmayı sevmez, hakim bey. Geçen gece de, yaşlılık, ben de uyanamadım, uyandıramadım. Çiçek susuz kalırdı amma, kadınımın boynu yine azabilirdi. Suçlandım. Sesimi çıkartamadım...
O an Mahkeme salonunda her şey sustu...
Er­tesi sabah gazeteler "Sedef susuz kaldı" diye yine yalnızca neticeyi haber yaptılar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder