21 Mayıs 2009 Perşembe

PАDİŞАHIN İŞİ NЕ?

Sultan Murad Han, o gün bir “hoş"tur. Telaşeli gö­­rünür. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç de­­ğil. Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:
- Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?
- Akşam garip bir rüya gördüm.
- Hayırdır inşallah?..
- Hayır mı şer mi öğreneceğiz.
- Nasıl yani?
- Hazırlan, dışarı çıkıyoruz. Ve nihayet iki molla kılığında çıkarlar yola. Gö­rünen o ki, padişah hаlа gördügü rüyanın tesirinde­dir ve gideceği yeri iyi bilir. Kararlı adımlarla Be­yazıt'a çıkar, döner Vefa'ya, Zeyrek'ten aşağılara sallanır. Unka­pa­nı civarında soluklanır. Etrafına da­ha dikkatle ba­kınır. İşte tam o sırada yerde yatan bir ceset göz­le­rine batar; sorarlar;
- Kimdir bu? Ahali:
- Aman hocam, hiç bulaşma derler. Ayyaşın mey­husun biri işte!..
- Nerden biliyorsunuz?
- Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz... Bir başkası tafsilata girer.- Biliyor musunuz. Aslında iyi sanatkаrdır. Azaplar çarşısı'nda çalışır. Nalının hasını yapar... Ancak ka­zandıklarını içkiye, fuhuşa harcar. Hem şi­şe şişe şa­rap taşır evine, hem de nerede namlı mim­li kadın var­­sa takar peşine... Yaşlının biri çok öf­kelidir.
- İsterseniz komşulara sorun. Оnu bir cemaatte gö­ren olmuş mu? Hasılı, mahalleli döner ardını gi­der. Tam vezir de toparlanıyordur ki, padişah keser yolunu:
- Nereye?
- Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeğlersi­niz sanırım.
- Millet bu, çeker gider. Kimseye bir şey diyemem. Ama biz gidemeyiz. Şöyle veya böyle te­bаа­mız­dır. Defini tamamlamak gerek.
- İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden.
- Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha.
- Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?
- Mollalığa devam. Naaşı kaldırmalıyız.
- Aman efendim, nasıl kaldırırız?
- Basbayağı kaldırırız işte.
- Yapmayın, etmeyin sultanım, bunun yıkanma­sı, paklanması var. Tekfini, telkini...
- Merak etme, ben beceririm. Ama önce bir ga­silhane bulmalıyız.
- Şurada bir mahalle mescidi var ama...
- Olmaz, vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin?
- Ne bileyim, Ayasofya'dan, Süleymaniye'den, en azından Fatih Camii'nden...
- Ayasofya ile Süleymaniye'de devlet erkanı çok­­­tur. Ama Fatih Camii'ni iyi dedin. Ve gelirler camiye. Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar. Naaş ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur, aydınlanır. Yüzü sаkilere benzemez. Padişahın kanı ısınmıştır bu adama, ve­zirin de. Meçhul nalıncıyı musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine bir hayli vardır da­ha. Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır. - Sultanım, der. Yanlış yapıyoruz galiba...
- Nasıl yani?..
- Heyecana kapıldık, sorup soruşturmadan bu­ra­­ya getirdik cenazeyi. Kim bilir belki hanımı vardır, belki yetimleri?..
- Doğru.Öyle ya, neyse. Sen başını bekle, ben ma­halleyi dolanıp geleyim. Nitekim sorar soruşturur. Nalıncının evini bu­lur. Kapıyı yaşlı bir kadın a­çar. Ha­diseyi metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir.
- Hakkını helal et evladım, der. Belli ki çok yo­rul­­muşsun. Sonra eşiğe çöker, ellerini yumruk ya­par, şakaklarına dayar...
- Biliyor musun oğlum? Bizim efendi bir аlemdi. Akşamlara kadar nalın yapar... Ama bi­ri­nin elinde şa­rap şişesi görmesin; elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya!..
- Niye?
- Ümmet-i Muhammed içmesin diye...
- Hayret...
- Sonra, malum kadınların ücretlerini öder eve ge­tirirdi. Ben sizin zamanınızı satın aldım mı? Al­dım, derdi. Öyleyse şimdi dinlemeniz gerek. O çe­ker gider, ben menkibeler anlatırdım onlara. Mız­raklı ilmihal, Huccet-i islam okurdum...
- Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki...
- Milletin ne sandığı umrunda değildi. Hoş, o hep uzak mescidlere giderdi. Öyle bir imamın ar­ka­sında durmalı ki, derdi. Tekbir alırken Kabe'yi gör­me­li...
- Öyle imam kaçtane kaldı şimdi?
- İşte bu yüzden Nişancı'ya, Sofular'a uzanırdı ya... Hatta bir gün: “Bakasın efendi, dedim. Sen böy­­le böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek. İnan cenazen kalacak ortada...”
- Doğru, öyle ya?..
- Kimseye zahmetim olmasın deyip, mezarını ken­di kazdı bahçeye. Ama ben üsteledim. iş me­zar­la bitiyor mu, dedim. Seni kim yıkasın, kim kal­dır­sın?
- Peki o ne dedi?
- Önce uzun uzun güldü, sonra: - Allah büyüktür hatun, dedi. Hem padişahın işi ne?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder