27 Mayıs 2009 Çarşamba

ЕĞRİ MİNАRЕ

Süleymaniye Camii’nin inşası tamamlanmış, iba­dete açılacağı gün ilan edilmişti.
O gün gelince Istanbul'un her yanından insanlar bu eşsiz eserin açılışında bulunmak için şehrin bu noktasına akın etmişti. Herkes hayranlıkla bu Türk mucizesini sey­re­di­yordu. Fakat bunlar arasında bulunan bir çocuk,
- Aaa, şu minareye bakın, nasıl eğri! diye bağırıyordu. Herkes de bakıyordu. ama bir eğrilik görmüyordu. Çocuğun minarelerden biri için eğri dediği Mi­mar Sinan'a kadar ulaştı. Koca mimar hemen çocuğun yanına geldi ve ona:
- Yavrum hangi minare eğri göster bana, dedi. Çocuk da
- İşte şu diye minarelerden birini gösterdi.
Mimar Sinan hemen adamlarını topladı, Uzun halatları biribirine ekletip minareye bağlattı.
- Çekin yu­karı doğru! diye çektirmeye başladı. Çocuğa da,
- Oğlum, bak bu minareyi doğrultturuyorum, sen dikkat et, dosdoğru olunca haber ver, dedi.
Adamlar gerçekten düzeltiyormuş gibi çekiyorlardı. Çocuk bir süre sonra,
- Tamam, minare doğruldu, diye bağırdı. Işçiler çekme işini bırakıp halatları çözdüler. Başından beri olaya tanık olan Sinan'ın us­talarından biri herkesin kafasını kurcalayan so­ruyu Mimar Sinan'a yöneltti:
- Ulu mimarbaşımız, sen herkesten iyi biliyorsun ki, minarede eğrilik falan yok. O halde niçin düzeltmeye kalkıştın? Mimar Sinan'ın cevabı, in­ce­liğin, anlayışın, hoşgörünün simgesi idi:
- Ben bilmez miyim minarede eğrilik olma­dı­ğını. Ama çocuğun kafasındaki "minare eğri" inti­baını da öyle bırakamazdım. Bu yönteme başvurdum ki çocuğun kafasındaki "eğri" kanaati silinsin. Yoksa her yerde çocuk aklıyla minarenin eğri ol­du­ğunu söyler, sonra gerçekten eğri olduğu şeklinde bir inanç yayılırdı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder