25 Mayıs 2009 Pazartesi

GЕRÇЕK ZЕNGİNLİK

Türkistan taraflarında bir bölgenin hükümdarı iken, vаki olan bazı ikazlarla hükümdarlığını bırakıp maneviyat sultanı ol­maya azmeden, bunu da gerçekten başaran İb­rahim Edhem (VIII. y.y) dünya malına karşı o kadar tenezzülsüzdü ki kimseden bir şey istemez ve beklemezdi.
Bir gün büyük velilerden çağdaşı ve hem­şehrisi Şakik Belhi ile karşılaştı ve ona sordu:
- Ey Şakik, nasıl geçiniyorsun? Şakik Belhi ce­vap verdi:
- Bulunca yiyoruz, bulmayınca sabrediyoruz. İbrahim Edhem:
- Horasan'ın köpekleri de aynı şeyi yapıyorlar, bulunca yiyorlar, bulmayınca sabrediyorlar, diye kar­şılık verdi. Belhi sordu:
- Peki siz ne yapıyorsunuz?
- Biz bulunca dağıtıyoruz, bulmayınca sabredi­yoruz.

İbrahim Edhem'in, amaç edindiği ve ulaşmayı başardığı yokluk ve mahru­mi­yeti o derece aşikar, o derece göze batıcı idi ki görenlerde kendisine yardım hissi uyandırıyordu. Varlıklı bir kişi İbrahim Edhem'e yardım etmek istedi. İbrahim Edhem:
- Yardımını gerçekten zenginsen kabul ederim, dedi. Adam gerçekten zengin olduğunu, bir şeye ih­tiyacı bulunmadığını söyledi. Büyük veli sordu:
- Ne kadar paran var?
- Üç bin altınım var.
- Dört bin olmasını istemez misin?
- Elbette isterim.
- Beş bin olmasını?
- İsterim.
- On bin altının olsa çok sevinirsin değil mi?
- Şüphesiz çok memnun olurum.
- Zengin olduğunu söylüyorsun ama, sen ger­çek­te züğürdün birisin. Sen, on bin değil yüz bin al­tının olsa yine kanaat etmez, fazlasını istersin. Ka­naati olmayan insan zengin sayılmaz. Gerçekten zen­­gin olsaydın yardımını kabul edecektim, der.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder